Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Cumhurbaşkanı olamayan iktidar da olamayacak

Yaşanılan büyük olayın farkında olmayıp da hâlâ günlük kavgaları sürdürenlere öfkelenmek yerine acımak daha doğru olmaz mı?
16 Nisan referandumunun önümüzde açtığı yolu bir düşünün. Anayasal yapımızda tarihi bir değişime doğru gidiyoruz... Halkın seçtiği Cumhurbaşkanının belirleyeceği "Yardımcı"lar, artık Başbakanın yerine geçecek. TBMM'den seçilen Bakanlar Kurulu üyeleri milletvekilliğinden ayrılacaklar. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir partinin lideri olarak seçime girecek. Yani Türk modeli bir "Cumhurbaşkanlığı Sistemi"ne geçiş, referandumda kabul edildi ve Parlamenter Sistem tarih olmaya terk edildi...

Esası görelim
"Kim kimden ne kadar oy aldı" içerikli çeşitlemeler tabii ki caziptir. Ama referandumun sonucunun siyasete getirdiği müthiş değişimi görmezden gelip sadece oy dağılımına takılarak siyaseti anlamaya çalışmak "Teyzemin sakalı olsaydı amcam olurdu"dan öteye bir anlam taşımaz.

İktidar olmak
Mesela bu referandumla parti liderleri için artık "Başbakan olmak" diye bir hedef kalmamaktadır. Ülke yönetiminde yer almak isteyen bir parti lideri için yapılabilecek tek şey "Cumhurbaşkanı adayı" olmaktır. Eğer bu seçimde kazanırsa, Cumhurbaşkanı olarak, belirleyeceği kadrosu ile Bakanlar Kurulu'nu oluşturur. Yani artık çok az oy alıp sonra bir koalisyonda yer kapmak imkanı sona ermektedir. Bir parti lideri sadece milletvekili adayı olacaksa, bu onun artık Yürütme Erkine yani "İktidar olmaya" dönük iddiasının kalmadığı anlamına gelir.

Yenikler tasfiye edilir
Girdiği her seçimden yenik çıkan siyasi kadrolar için referandumla gelen sistem değişikliği, bir anlamda sonun başlangıcını ifade ediyor. Cumhurbaşkanı seçilmek konusunda hiçbir iddiası olmayan bir siyasi parti lideri ne kadar sert konuşursa konuşsun, kurusıkı silahtan öteye bir görüntü vermeyecektir. Yani partisinin üyeleri için bakan olmak, asla mümkün olmayacaktır.

Yarına dönük yaşam
Halkın onayı ile gerçekleşen müthiş değişimin çapını, "İdam cezası geri gelsin mi" benzeri tartışmalarla küçültmeyelim. Parlamenter sistemi bile geçmişte bırakırken, köhne geçmişin idam cezası gibi bir uygulamasını bugüne taşımanın anlamı olamaz. Keşke mümkün olsaydı ve 1950'lerde de idam cezası olmasaydı... İdam cezasının Adnan Menderes ve iki bakanı için kullanılabildiği bir coğrafyada, bunu yeniden istemenin ne anlamı olabilir?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA