İdeolojik saplantılarla kendi devletlerinin yönetimine karşı olup, savaşta bile düşmanla işbirliği yapanlar da vardır insanlık tarihinde... Bunlara en çarpıcı örneklerden biri de Amerikan şairi Ezra Pound değil midir?
Pound'a göre faşizm eski bir geleneğin doruk noktasıydı. Mistik bir ırk yorumuna varan Pound'a göre kültürler ırkların ürünüydü ve Mussolini bir devlet adamı olmanın da ötesinde, politikayı bir çeşit sanat haline getiren insandı... "Mussolini halkına, şiirin bir devlet davası olduğunu söyledi ve bu şekilde Roma'da, Londra ve Washington'dan daha yüksek bir medeniyet seviyesini dile getirdi" diyerek düşüncelerini açıklıyordu.
Akıl hastası mıydı?
2'nci Dünya Savaşı'nı İtalya'da yaşayarak geçiren Pound, Mussolini'nin katledilmesinden iki gün sonra İtalyan partizanlar tarafından tutuklandı. Daha sonra Pisa'daki bir Amerikan askeri kampına ve arkasından Washington'a yollandı ve hapsedildi. Pound, ABD'ye ihanetten suçlanır. Ernest Hemingway, şair dostunun delilik savunması yapmasını önerir. Böylece deli olduğu kabul edilerek, St. Elizabeth'teki akıl hastanesine kapatılır. Bu yerde edebi çalışmalarına devam eder.
Çok benziyorlar
13 yıl hapis yattıktan sonra, 1958'de vatan hainliği içeren suçu düşürüldü. Aynı yıl İtalya'ya geri döndü ve Napoli'ye vardığında gazetecilere faşist selamı verirken "Tüm Amerika bir tımarhaneden ibaret" dedi. 1972'de Venedik'te öldü.
Türkiye'de devlet terörle mücadele ederken olayı sadece Tayyip Erdoğan'a karşı olmak noktasından ele alıp, teröristlerin başarılı olmaları için adeta dua edenlerin durumlarını izlerken, Ezra Pound'u hatırlamamak mümkün mü?
İnce çizgi
Veya "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" diyenlerin torunlarının, "Esad gideceğine Erdoğan gitsin" diye niyet açıklamaları sizi çok mu şaşırtır? Ama bazen "Hain" olmakla "Akıl hastası" olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Takılmış plak gibi hep aynı tekerlemeyi tekrarlayanların beyin yapıları incelendiğinde, bu ince çizgi mutlaka dikkate alınmalı ve takıntılılara hemen "Hain" damgası vurulmamalıdır.