Bazı kişileri ve olayları olması gerekenden fazla ciddiye almıyor muyuz? Örneğin HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın yurtdışındaki ziyaretleri, Brüksel'den Washington'a uzanan, şimdi de Moskova'yı kapsayacağı söylenen yolculuk rotası, bazılarımızı sanki fazlaca endişelendiriyor.
Unutuldu mu?
Türk seçmeninin oyları ile TBMM'ye giren HDP'nin Kandil ile dış başkentler arasında kendisine yer araması ve belediyeciliği hendeklerde bulması acıklı bir durum değil midir? Demirtaş'ın "Bütün Türkiye'nin partisiyiz" diyerek HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı olması hâlâ hatırlardayken, bütün Türkiye'yi karşısına alan bir siyaset izlemesi onun siyasi felsefesinin "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" çizgisinde olduğunu göstermiyor mu?
Trump'a gitmelidir
Bana göre Demirtaş bundan sonra Brüksel'e, Moskova'ya uzanan yolculuklarını bırakmalıdır... Onun dış dünyada kendisine en yakın olarak bulacağı siyasetçi Donald Trump'tır... Demirtaş'ın Trump ile kuracağı diyalog onun, Trump'ın hayranı olan Putin nezdindeki itibarını da artırır... Bu açıdan Cumhuriyetçilerin Başkan aday adayının kampanya programına bakmalı ve yolculuklarının rotasını ona göre uyarlamalıdır.
Yeni söylemler
Tabii bu arada Trump'la siyasi uyumunu pekiştirmek için, Trump'ın söylemlerine uygun kendi söylemlerini de oluşturmalıdır. Örneğin Trump'ın "Müslümanlar Amerika'ya alınmamalı" şeklindeki söylemine katkıda bulunmak için "Müslümanlar Türkiye'ye de alınmamalı" benzeri sloganlar üretebilir. İstanbul'a geldiğinde de "Trump Towers"taki lokantalara gidip, Amerikalı karındaşına bağlılığını vurgulayabilir.
Pensilvanya'ya da gitmeli
Demirtaş Amerikan kentleri arasında geçecek bu yolculuklarından birinde zaman ayırıp Pensilvanya'da Fethullah Gülen'i de ziyaret edebilirse, siyasi bilincini daha da keskinleştirir. Bu ziyaretinde FETÖ ile PKK'nın ortak ilkelerini birlikte saptarlar. Türkiye Cumhuriyeti'ni hangi zayıf noktalarından vurabileceklerini birlikte gözden geçirirler. Kandil ile Pensilvanya arasındaki iletişim bağlarını güçlendirirler.