Siz sayın gazete okurları her gün bizlerin köşelerimizde yazdıklarımızı değerlendirirken, acaba hangi sıklıkta "Ben de böyle düşünüyorum" diyorsunuz içinizden? Bizim meslekte başarının ölçülerinden biri okurda bu düşüncenin oluşmasıdır da...
Bu konuya bizim mesleğin büyük isimlerinden olan Peyami Safa da takılmış uzun yıllar önce... "Yedigün"de 29 Ağustos 1939'da yayınlanan Server Bedi imzalı ve "Muharrirlikte nasıl tutunabilirsiniz" başlıklı yazısında şunları söylemiş:
Diploma şart mı?
- Diploma mı? Ne gezer! Bu cadde pek çok diplomalılar da görmüştür. Paris, "ulumu siyasiye" politeknik, Sorbon mezunları, Kembriç ve Oksford'dan parlak diploma almış olanlar da bizim yokuşa uğramışlar, tek gözlüklerinin altında kısılan istihfaflı bakışları ile piyasayı süzerek bir, iki ay içinde matbuat çarşısının bütün şöhret ve kıymetlerine hakim olacaklarını sanmışlar, nihayet büyük bir hayal sukutu ile bu sevdadan vazgeçerek, bir hariciye memurluğunda karar kılmak üzere Babıali'den ayrılmışlardır.
Kültür dar olmamalı
- Bilakis bu meslekte şöhret yapanların yüzde doksan dokuzu diplomasızdır. Abdülhak Hamit, Tevfik Fikret, İsmail Safa, Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Abdullah Cevdet, Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı ilah.. ilah.. yüksek mektep mezunu değillerdir.
- İyi yazıdan maksat, hem edebi kaliteye, hem de fikir ve kültür cevherine sahip yazı demek. Bu kültür dar olmamalı. Mesela yalnız hukuk, yalnız tarih, yalnız iktisat yetişmez. Bütün manevi bilgileri, insanlığın bütün fikir tarihini ve bütün modern cereyanları bileceksiniz.
Bilmek yetmiyor
- Bilmek de kafi değil. Bütün o meseleleri sevecek, her gün düşünecek ve önünüze serdiği muammalar içinde pişeceksiniz. Her gün bu karanlıklardan çıkmak için, kendi kafanızda bir ışık arayacak, ona doğru koşacak ve okuyucularınızı da koşturacaksınız...
Peyami Safa'nın 1930'lar Türkiye'sinden bizim mesleğe bakış açısı ve beklentileri böyleymiş...
Bilişim çağı
Şimdi 2000'li yıllarda "Bilişim Çağı"nın hepimize açtığı ufukları düşündüğünüz zaman, işimizin daha da zorlaştığını kolayca görebiliriz. Düşünün ki Kristof Kolomb'un Amerika kıtasını keşfetmesinden 50 yıl sonra dünyadaki insanların büyük bölümü, böyle bir yeni kıtanın bulunduğunu bilmiyordu. Aslına bakarsanız Kolomb'un kendisi de işin başında yeni bir kıta bulduğunu bilmiyordu ya...
İşimiz zorlaşıyor
Bugün ise bırakın yeni bir kıta bulunmasını, önemli bir kişi başını kaşısa bile, 50 saniye sonra bütün dünya bunu öğreniyor. Başta televizyon ve arkasından da internet olmak üzere iletişim araçları, bilgiyi de haberi de sesten daha hızlı biçimde dünyaya açtı. Günümüzde okurlar gazete yazarları kadar hızla bilgiye ulaşabilmekte artık. Yalancının mumu yatsıya kadar dayanamıyor... Kısacası işimiz giderek zorlaşıyor.