Eski dilde "Uyur-gezer"in karşılığı olarak "Sairfilmenam" kavramı kullanılırdı. Bir de "Sairilfilmemat" kavramı vardı... Bu da "Ölü- gezer" anlamına gelirdi. Yeni dilimizde buna kısaca "Zombi" diyoruz. Acaba toplum olarak "Sairilfilmenam" mıyız, yoksa doğrudan "Sairilfilmemat" mıyız?
Sosyo- politik yaşamımız aslında Kafkayen bir öykü gibi değil mi? "Metamorfoz"un Samsa'sı bir sabah uyandığında kendini böcek olarak bulur yatağında. Ama onun yanına gelenler bu durumu görmezden gelirler ya...
Yaşamadık mı?
Bilincimiz sürekli algı operasyonları ile yönlendiriliyor ve biz bunun hâlâ farkında değiliz mesela... Örneğin "Psikolojik savaş"ın yöntemlerinin 28 Şubat postmodern darbesinde nasıl kullanıldığını, toplumun nasıl yanlış bilgilerle doldurulduğunu, yargının bile emir- komuta zinciri içinde brifinglendiğini, andıçların nasıl hazırlandığını, televizyon ekranlarına Aczimendilerin, Fadime Şahinlerin nasıl sürüldüklerini yaşamadık mı?
Acaba hangisiyiz?
Bazılarımız bunları görmezden gelmediler mi? "28 Şubat 1000 yıl sürecek" yavesini, köşelerinde ve yayınlarında yaşatmadılar mı? "28 Şubat"ta darbeye "Darbe" diyemeyenlerin şimdi de teröre "Terör" diyememeleri, sizi çok mu şaşırtıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu sözleri bugünkü tabloyu yansıtmıyor mu? "- Ülkemizde PKK terörünü, PKK'nın şehit ettiği güvenlik kuvvetlerimizi, katlettiği insanlarımızı görmezden gelen bir kesim var. Bunlar, PKK'yı ve örgütün güdümündeki diğer yapıları, onların mensuplarını parlatmak için adeta kırk takla atıyorlar."
"Toplum olarak uyur- gezer miyiz yoksa ölü- gezer miyiz" şeklindeki soruma neden olan gelişmeler, geçmişte de apaçık hepimizin önünde sahnelenmedi mi? Mesela Bülent Ecevit'in Başbakanlığının son döneminde yaşananlar, toplum önünde gerçekleşmedi mi?
2006'da Ergun Babahan Sabah'taki yazısında o günleri şöyle hatırlatmıştı:
Medya operasyonu
"Bundan 4 yıl kadar önce Ecevit başbakandı. Bir gün hastalandı. Bağırsak iltihabı dediler, kaburga kırığı dediler, adamı enterne ettiler. Sonra bu hastane kaynaklı bilgiler büyük medyaya sızmaya başladı: Üç aydır yıkanmamış, bisküviyle beslenmiş, hiç gıda almamış, tırnakları bile kesilmemiş.
MHP ile eşit sandalye sayısına inmiş DSP lideri için 'gitti-gidiyor' havası yaratılıp üçlü koalisyon iyice titrek hale getirilmişti. Amaç, Ecevit'i devre dışı bırakıp bir başka ismi başbakan yapmaktı. O zamanın dolabı böyle bir dolaptı. İstanbul sermayesi, büyük medya ve kimi askerler bu işin bir parçasıydı.
"Kocamı öldürecekler"
Sonunda kimi yurtsever bürokratlar gidip Rahşan Hanım'ı uyardı. Rahşan Hanım da 'Kocamı öldürecekler' diye kıyamet koparıp kocasını hastaneden adeta kaçırdı ve GATA'ya götürdü. Gerçekten de çok geçmeden Bülent Bey iyileşip görevinin başına döndü. Aradan 4 yıl geçti, bütün bunlar unutuldu." Ne dersiniz?
Unuttuk mu?
Bütün bunları unuttuk mu, yoksa uyur -gezerler veya ölü -gezerler gibi görmedik ya da önemsemedik mi? O senaryoların yazarlarının bugün sahnelemeye çalıştıkları yeni oyunları, "Bunlar özgün senaryo, böylesi görülmedi" diyerek mi izleyeceğiz? Gerçekten "28 Şubat"ta darbeye "Darbe" diyemeyenlerin şimdi de teröre "Terör" diyememeleri, sizi çok mu şaşırtıyor?