Değişimin çapının belki hâlâ farkında değilsiniz... Şimdi Abdullah Öcalan'ın "Uzlaşma"yı ve Fethullah Gülen'in "Çatışma"yı simgeleyen konumlarda bulunmalarını bile, belki yadırgamıyorsunuzdur.
1950'li ve 60'lı yılları yaşadıysanız, "Soğuk Savaş"ın uç cephesinde bulunan bir ülkede yaşamış olmanın siyasete ve toplum yaşamına nasıl yansıdığını belki hatırlarsınız...
Can Dündar'ın derlediği "Özel Arşivinden Belgeler ve Anılarla Vehbi Koç" kitabının 228'inci sayfasına bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız sanırım...
Bu 228'inci sayfada, Vehbi Koç'un oğlu Rahmi Koç'a 24 Eylül 1950'de bir mektupla ilettiği "Baba nasihati" var. Vehbi Koç bu mektupta Rahmi Koç'a "Oku, kendini iyi yetiştir" derken, şunları da hatırlatıyor:
Ya Ruslar gelirse...
"- Komşu ülkelerimizden biri Sovyet Rusya gibi büyük bir güç. İşgal ettikleri ülkelerde ilk iş, zengin sınıfların mallarına el koyuyorlar. Türkiye böyle bir tehdit altında... Biliyorsun ki benim iş saham geniş bir alana yayılıyor, bu yüzden bir gün servetimi kaybedebilirim.
Hatta Ruslar Türkiye'yi işgal edebilir veya başka talihsiz ihtimaller gerçekleşebilir.
Bu tür ihtimalleri göz önünde bulundurarak eğitimini ciddiye almalı ve düzgün karakterli bir insan olmaya çalışmalısın..."
Düşünün ki dün Rusya'nın buraya "Komünizm"i getirmesi ihtimaline dayalı fobiler vardı... Şimdiyse Rusya'nın buraya gelmesi üzerinde değil, Rus doğalgazının buraya gelmesi üzerinde çeşitlemeler yapılıyor.
Darbe çeşitleri
"Darbe" kavramının içeriği bile değişmedi mi? Mesela "17-24 Aralık Darbe Girişimi" arkasındaki "Paralel Devlet" eylemcilerinin neyi amaçladığına bakın...
Burada darbenin amacı, tüm darbelerde olduğu gibi "Seçilmişler"i devirmekti. "Dönemin Başbakanı" olan Tayyip Erdoğan'ın simgelediği "İstikrar"ı ve "Vesayetsiz demokrasi"yi hedef almışlardı. O darbe girişimini destekleyen "Aydınlar" ise, neyin amaçlandığına bakmıyordu... "Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" diyorlardı.
Bir de seçilmiş Demirel'i deviren 12 Mart 1971 "Muhtıralı Darbe"sini hatırlayın...
Yokluğuna alışamadığım sevgili arkadaşım Yılmaz Çetiner'in "Nefes Nefese Bir Ömür" kitabını açıp, 1971'in "12 Mart" darbesine dayanan günlerdeki notlarına yine baktım.
1917 gibi olabilirmiş
O zamanki Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur, Başbakan Demirel'e "Muhtıra gibi" bir mektup yazıyor. O zamanki MİT başkanı Fuat Doğu (Paşa) MGK'ya bir rapor sunup, sağ-sol çatışması konusundaki endişeleri seslendiriyor. Org.
Muhsin Batur'a göre, Türkiye İşçi Partisi ve Dev-Genç, silahlı çatışmaları ve bir komünist ihtilali teşvik ediyorlar. Bu süreçte "İktidar heveslisi bazı sivil aydınlar da bazı askerlerle müşterek çalışma halindeydi."
Bu arada o çevrede "Bu seferki 27 Mayıs'a benzemez, 1917 Rus İhtilali'ne benzer" şeklinde yorumlar seslendiriliyordu.
1970'lerdeki "Marksist aydınlar"ın 2014'te "Gülenist aydınlar"a dönüşmeleri, değişimin çapını göstermiyor mu?
Madem "Medya Arkeolojisi" yapıp geçmişi sayfalardan kazıyıp çıkartıyoruz...
Biraz daha geriye dönüp gazeteci-milletvekili Asım Us'un "1930-50 Hatıra Notları"nın, Atatürk'ün ölümü ertesindeki günlerine bakalım mı?
Daha geriye gidelim
Atatürk Dolmabahçe'de hasta yatağındayken İnönü bir türlü onu ziyarete gelmiyor Ankara'dan. Asım Us, 29 Ekim günü, İnönü'nün yakını olduğu bilinen İrfan Ferit'e bunun nedenini soruyor. O da "Nasıl gelsin?
Recep Zühtü onu vuracağım diyormuş.
İsmet birkaç defa gitmek için hazırlandı. Sonra yine vazgeçti" cevabını veriyor.
Atatürk'ün ölümü ertesinde İnönü Cumhurbaşkanı olunca, Asım Us'un yeni döneme ait notları şöyle:
"- TBMM'ye kuvvet verilecek, vekiller tenkit edilebilecek... Hırsızlığa ve suiistimallere karşı mücadele açılacak...
Kanunun hâkimiyeti temin olunacak, külhanbeylik ve zorbalık kalkacak...
Atatürk devrinde yanlış cereyanlara kapılmış olanlardan salah eseri gösterenlere, CHP'nin sinesi açılacak."
Ne diyorsunuz? Değişimin çapı sizi de şaşırtmıyor mu?