Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Toplumun zekâsı bunlara yol göstermelidir

Zekâ durgunluğunun siyasette de bir ölçüsü olmalı... Örneğin "Barış Süreci"ni, demokrasiyi ve özgürlükleri korumayı amaçladığını söyleyerek Tayyip Erdoğan'ı hedef alan eleştirileri seslendirenlerin IQ'larını ölçmek gerekiyor.
Sanki Erdoğan'dan önce TRT'de Kürtçe yayın, TBMM'de Kürt kökenli seçmenlere dayanan parti vardı... Sanki Tayyip Erdoğan'dan önce Kandil'le, İmralı'yla diyaloga girilip, dağdakilerin silahlarını bırakıp sivil yaşama dönmeleri için çözüm aranıyordu... Sanki Tayyip Erdoğan'dan önce Anayasa Mahkemesi'nin musluk kapatır gibi parti kapatmasını doğal karşılamıyorduk...
Bereket toplumsal zekânın IQ'su yüksek... Siyasette nihai kararı veren seçmen çoğunluğu, kimin ne dediğini, kimin çatal dilli olduğunu çok iyi görüyor... Türkiye'de yaşam düzeyinin de, alt ve üst yapının da, özgürlüklerin de ulaştığı noktaların toplum farkında... Maskeyi takıp molotof kokteyli atanların eylem ve ifade özgürlükleri, toplumun "Gerçek gündem"inin dışında...

Gecikmiş olgunlaşma

Birkaç yıl önce Dünya Bankası'nın Japon Bölgesel Başkan Yardımcısı Shigeo Katsu "Türkiye'de gecikmiş bir olgunlaşma süreci yaşanıyor.
Olaylara daha uzun vadeli bakmak lazım, kısa sürede bir şey düşünmek doğru değil
" diyerek tahlil etmişti ekonomimizdeki gelişmeleri yorumlarken.
Aslında sade ekonomideki değil siyasetteki gelişmeler de "Gecikmeli bir olgunlaşma"yı yansıtmıyor mu?
Ekonomide devletçilikten, Türk parasını koruma mevzuatından, korumacılığa dayalı sanayileşmeden vazgeçmemiz, içinde bulunduğumuz Batı dünyasına göre 50 yıl gecikmeli olarak gerçekleşti.
Ama siyasette, militarizmin ağırlığını, vesayetçiliği, bürokratik oligarşinin egemenliğini yeni yeni tasfiye ediyoruz. Ve hâlâ demokratik siyaseti "Hizmet yarışı" olarak değil de "Ya sev, ya terk et" çizgisinde götürmeye çalışanlar yok mu?

Yeter artık

Açıkçası bu "Gecikmeli olgunlaşma" da artık can sıkmaya başlamadı mı?
Bu topraklarda yaşayan bizlerin toplumsal genlerinde Bizans'ın, Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve nihayet 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet'in bilgileri olmalı değil midir? Ve 21'inci yüzyılda siyasi rekabeti Bizans'ın "Mavileri ve Yeşilleri" gibi algılamak, ifade özgürlüğünü Celali İsyanları'nın yolları kesen "Suhteler"inin gördükleri gibi görmek, yaşananlardan ders almamış olmayı göstermez mi?
1930'larda bize çağdaş uygarlıkların ülkeleri olarak gösterilen Almanya, İtalya gibi ülkelerdeki siyasi rejimlerin adı "Faşizm"di. Bu ülkelerdeki o zamanki rejimlerle ortak olan öğeleri siyasi yapımızdan yeni yeni temizliyoruz. Ama anayasal yapımızda bunların hâlâ kalıntıları var.
Erdoğan takıntısını bırakıp bir yeni Anayasa için uzlaşma aramak, özgürlükçü demokratik siyasete daha uyarlı olmaz mıydı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA