Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Batman'da teravih namazı için geldiği camide çocuklarla sohbet ederken elini öpmeye gelen 12 yaşındaki Abdullah Kaya'ya "What is your name" diyerek ismini İngilizce sormuş... Çocuğun cevap verememesi üzerine de İngilizce öğretmenlerine gönderme yapmış,
- Yazık, günahtır... İngilizce öğretmenlerine mesaj veriyorum. Bu çocuk Allah için ya, 2 yıl eğitim görüyor. İki cümleyi zor kurdu... İki yıldır İngilizce öğretim gören çocuklar demek ki bir şey öğrenememişler, demiş.
Haberi okurken ilk anda Mehmet Şimşek'in dışarıdan "Çatı"ya yeni bir cumhurbaşkanı adayı aradığını zannettim... Hani "Hem yabancı dil bilsin, hem de herkesi kucaklasın" benzeri kriterler söz konusu ya Çatı'nın cumhurbaşkanı adayı seçiminde...
Aslında bu "Aday seçimi" seçiciler için her dönemde sorunlar yaratmıştır...
Okuma yazma bilmek...
Mesela Rahmetli Orgeneral Fahrettin Altay Konya'da Ordu Müfettişiyken, 1930'larda Ankara'dan "Çok Gizli" damgası taşıyan bir yazı gelir... Milletvekili seçimleri dolayısıyla Fahrettin Altay'ın Konya'dan bir aday bulması ve Ankara'ya göndermesi istenilmektedir... Seçilmesi değil atanması söz konusu bu milletvekili adayının çiftçi olması, köylülerin temsil edildiğini göstermesi için milletvekili olduktan sonra da TBMM'de de şalvar giymesi ve okuma yazma bilmesi gibi şartlar aranmaktadır.
Fahrettin Altay bir köyde bu şartlara uygun bir aday bulur... Ona "Okuman yazman var mı" diye sorduğunda "Evet Paşam" cevabını alınca da "Öyleyse benim otomobilimin plakasında yazanları oku bakalım" der...
Milletvekili adayı Fahrettin Altay'ın bu isteğine itiraz eder:
- Okuma yazma biliyoruz dediysek de profesör değiliz herhalde, der...
Neden biz böyle değiliz?
Bu yabancı dil bilmek merakı da bizde çok yaygın bir huy...
Anlatılırdı... Adı etrafında sayısız fıkralar üretilen bir eski Cumhurbaşkanı İngiltere'yi ziyaret ederken kendisine refakat eden Milli Eğitim Bakanı'nı yanına çağırmış,
- Sayın Bakan, herhalde sen de dikkat etmişsindir... Bu ülkede çocuklar bile İngilizce konuşmayı öğrenmişler... Neden bizim çocuklar da böyle değil, diye azarlamış Milli Eğitim Bakanı'nı...
Bakarsınız yakın bir gelecekte özellikle siyaset dünyasında aday arayanlar "Yabancı dil bilmek" yanında "Meslek hayatında başarılı olmak" benzeri kriterlere de ağırlık verirler. Ama siyaset hayatında birilerinin kendileri dışındaki herhangi bir kişiyi başarılı görmeleri mümkün olabilir mi? Ayrıca "Şark"ta ve "Eski Dünya"da başarı, beraberinde her çeşit belayı da getirir. "Başarı" müthiş bir ayıraçtır.
Başarının kardeşi hasettir
Başarınızı kendi başarıları gibi görebilenler sizin gerçek dostlarınızdır. Ve genellikle bazıları için kendi başarılarından çok, tanıdıklarının (veya meslektaşlarının) başarısızlığı daha büyük kıvanca sebep olur. Bu türdeki insanlar okulda aldıkları iyi notları değil, arkadaşlarının aldığı kırık notları daha çok konuşurlar.
Başkalarının başarısı ile gündeme gelen "Haset" ise içgüdüsel bir duygudur. Bazıları ise bunu, kişiliklerin egemen özelliği haline getirirler. Başkalarının başarısı ise, bu kişiliğin "Açık sözlülük" maskesi altında "Densizlik" örnekleri vermesine neden olur.
Neyse... Bütün bu durumları yaşayarak görüp, öğrenmiyor muyuz?