Şu anda Türk demokrasisinin ve siyasal ortamın ana sorunu ne kamplaşmadır, ne de bundan kaynaklanan gerginliklerdir.
Ana sorun siyasetin bazı aktörlerinin ve kayıt dışı siyaset erbabının, "Yeni Türkiye"nin eskisinden çok farklı olduğunu görememelerinden kaynaklanmaktadır...
Oysa dün ile bugün arasındaki fark, her alanda göz çıkarırcasına ortadadır. Bu fark yazılı olmayan anayasal yapıda da vardır, medyanın yapılanmasına da yansımıştır.
Bunun yanında kentlilik, dünyaya açık olmak, iletişim çağının tüm araçlarını kullanır hale gelmek de, eski ile yeni arasındaki bazı farkların kaynakları arasındadır.
Eski Türkiye'nin demokratik modelindeki işleyişi hatırlayın.
Seçim yolu ile iktidar olamayanlar sonunda olayı sokağa ve eylemlere dökerlerdi.
Tabana inen bu gerginlik tepedeki gerginliği körükler ve medyanın da pompalaması sonucu, askeri darbe ile iktidar devrilirdi...
Hep aynı şarkı
Bayar'ı, Menderes'i ve Demokrat Parti iktidarını deviren 27 Mayıs 1960 darbesinin gerekçesi "İçine düşülen kardeş kavgasını önlemek için Silahlı Kuvvetler duruma müdahale etmiştir" şeklindeydi.
Süleyman Demirel'in ve Adalet Partisi iktidarının devrildiği 12 Mart 1971 darbesinde, kuvvet komutanları tarafından verilen "Muhtıra"yı hatırlayın... Şu ifadeler vardı bu Muhtıra'da:
"Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür."
Örtülü iç savaş
Demirel'in bir kez daha devrildiği ve sonunda bütün partilerin kapatıldığı 12 Eylül 1980 darbesinde de,
"Siyasetçilerin uzlaşamamaları ve hatta bir Cumhurbaşkanı seçememeleri sonucu Türkiye yönetilemez duruma düşürülmüş, örtülü bir iç savaşa sürüklenmiştir" savı gerekçe olarak sunulmuştu.
Erbakan ile Çiller'i deviren 28 Şubat 1997'deki post-modern darbenin gerekçesini oluşturan "MGK Muhtırası"nda da laikliğin tehlikede olduğu, kıyafet kanununa uyulması gerektiği vurgulanıyor ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medyanın kontrol altına alınması isteniyordu.
Durum çok farklı
Görüldüğü gibi eski Türkiye demokrasisinin yazılı olmayan anayasasındaki en önemli hüküm, "Seçimle devrilemeyen iktidarlar askeri darbe ile devrilir" şeklindeydi. Bu darbelere gerekçe hazırlamak görevi de kavgacılara, sokak eylemcilerine ve hatta bölücü teröre ihale edilirdi.
Yeni Türkiye'nin yazılı olmayan anayasasında artık bu hüküm yok. "İktidarlar artık sadece seçimle değiştirilir" hükmü var...
Bu bakımdan kavgayı, sokak kalkışmalarını, şiddet eylemlerini siyaset etme modeli olarak görenleri iktidar değil, devletin güvenlik güçlerinin müdahalesi ve yargı bekliyor artık.