AK Parti karşıtı olmayı ve Tayyip Erdoğan takıntısını matem anlarını bile istismar ederek eyleme dönüştürenlere söylenmesi gereken bir söz var: - Ülkeye de, demokrasiye de, kendinize de insafsızlık ediyorsunuz! Sonuçta bu kesimden düşüncelerinin dikkate alınması gereken bazılarının seslendirdikleri doğru sözler bile, hesaba alınmaz hale geldi. Ve "Gürültücü azınlık"ın her eylemi ve komplosu ertesinde ülkenin kaderine yön veren "Sessiz Çoğunluk" Menderes'in, Özal'ın kaderlerinin, Başbakan Erdoğan için de biçilmesine izin vermeyeceğini vurguladığı için, olay artık ak ve kara tercihine dönüştü. Griler hesaba alınmaz oldu.
Tayyip Erdoğan düşmanlığının demokratik siyasette prim yapması imkânsız...
Ama bu düşmanlığın güdümündeki eylemcilerin ve söylemcilerin akıl ve ahlak dışı gösterileri, ülkedeki her kesime kulak vermesi gereken AK Parti iktidarını da, belirli kesimlere karşı duyarsızlaştırmaya başladı...
Muhalefet etmeyi hakaret etmekle özdeş kılan, eleştiriyi nefrete dönüştüren "Gürültücü Azınlık", çoğulcu olması gereken demokrasiyi tekilciliğe yönlendirmeye başladı.
Nefret üreticileri kimler?
Bunların kimin ve neyin güdümünde olduklarını tam olarak saptamak mümkün değil... Bazılarının vücut salgıları bunları saldırganlığa ve nefret üretimine yönlendiriyor olabilir... Yahut hiçbir seçimden galip çıkamamanın sebep olduğu eziklik askeri vesayetin sona erdirilmesiyle kalıcı hale geldiği için de, öfkeli olabilirler... Cemaat diye sunulan örgütün iktidar üzerindeki iddiası bitirildiği için veya bazı dış çıkar çevreleri Türkiye'nin istikrarlı büyümesinden ve bağımsızlığından endişelendikleri için de, demokratik siyaseti nefrete, demokratik rekabeti düşmanlığa dönüştürmek konusunda katkılar sağlanmakta olabilir.
"Sessiz Çoğunluk"un her fırsatta seslendirdiği "Tayyip Erdoğan'ı size yedirmeyiz" mesajını anlamamakta direnen "Gürültücü Azınlık"ın güdücüleri genel tabloyu artık bir durup değerlendirmelidirler.
Yıldıray Oğur'un gözlemleri
Bu tabloyu Yıldıray Oğur dün Türkiye'deki "Aşırı nefretten kaynaklanan ölümler" başlıklı yazısında çok doğru değerlendirmişti...
Yıldıray Oğur'un bu yazısından alıntı yaparak konuyu noktalıyorum: "
-AK Parti siyasetinin esas alameti farikası ataları, kurucu babaları inkâr ederek, gömlek çıkararak doğmasından gelen yetenekleri, pragmatizmi, öğrenmeye açıklığıydı. Askeri vesayeti AK Parti barikatlar arkasında direnerek değil, neredeyse kor diplomatik bir ortamda, meşruiyet sınırları içinde her gün birkaç santim geriye püskürte püskürte yıktı.
Muhafazakâr bir parti, halkın yüzde 50'sinin desteğini kaybetmeden PKK ile siyasi müzakerelerle 30 yıllık bir savaşı bitirdi, Kürtçenin kapılarını açtı, Andımızı, askeri törenleri kaldırdı, başörtüleri kamuya sokmayı başardı ve 99 yıl sonra 1915 için taziye yayınladı.
AK Parti de olumsuz etkileniyor
- AK Parti ve Erdoğan karşıtı siyasetin ise bütün kusurları, bunun tam negatifi. Vicdan, merhamet ve iyiliğin politikleşmesiyle oluşturulan bir din artık Erdoğan nefreti. Vefat etmiş madenci kızının başını koltuk altına sıkıştırıp, kafasını defalarca yumruklayan bir canavar o. Burada iki pozisyon var sadece: Bu canavarı yok etmek isteyenler veya onu hayatları pahasına savunanlar. Burada eleştiri, hakkaniyeti gözetmek kibar ve utanılacak işler artık.
- En kötüsü bu takıntının AK Parti siyasetinde de bir karşılık bulması. Ve ona karşı alınan reflekslerin AK Parti siyasetini de eskitmesi, en önemli yeteneklerinden, pragmatizmden, manevra yapma kabiliyetinden uzaklaştırması, bol bol hata yaptırması..."