Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Böyle nice gerginlikleri daha önce yaşamadık mı sanki?

Bir işadamı tanımıştım yıllar önce...
Gırtlağına kadar borca batmıştı. En yakın çevresi bile ona yardım edecek yerde, onu iflasa sürükleyecek şeyleri yapmaktaydılar.
Ama bu işadamını ne zaman görsem, söze "En kötü günümüz bugün gibi olsun" diye başlayarak iyimserlik aşılamaya çalışırdı karşısındakine...
Düşüncelerine her zaman değer verdiğim Hüseyin Gülerce geçenlerde "İki araba kafa kafaya çarpışacak.
Kardeşliğimize, huzurumuza yazık olacak
" dediği yazısında, çok kötü şeyler olacağını öngörmüştü.
Aynı kuşaktan olduğumuz için sevgili Hüseyin Gülerce'nin yakın geçmişteki "Çok kötü şeyler"i yaşamamış olması mümkün değil...

Bunları unuttuk mu?

Kurtarılmış bölgeleri... Sağ-sol kavgasına kurban gidenleri... Faili meçhul cinayetleri...
Döviz krizleri sarmalını... Güneydoğu'daki örtülü iç savaşı... Konvansiyonel ve postmodern darbeleri... Askeri vesayeti... v.b.
Şu anda içinde bulunduğumuz siyasi gerginliği yok sayıp "En kötü günümüz bugün gibi olsun" demek tabii ki kolay değil.
Ama içinde bulunduğumuz coğrafyada olup bitenlere bakarsak Türkiye'nin çölde bir yeşil vaha gibi olduğunu görür ve bugünün gerginliğini de, geçmişte yapmayı başardığımız gibi aşacağımızı kestirebiliriz.

Tek yol demokrasi

Neticede iktidardaki AK Parti kadroları da, Başbakan Erdoğan da, Türkiye'deki zorlukları aşmanın tek yolunun daha çok demokrasiden, daha çok hukuktan ve adaletten, daha fazla şeffaflıktan, iç ve dış barıştan geçtiğinin bilincindeler.
Bu noktada nelerin olup biteceğini anlamak için, siyasi polemikler ortamında söylenen ve maksadını aşmış söylemlere değil, yapılanlara bakmak daha doğru olur.
Örneğin Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarındaki sert üsluba bakarak, siyasi ortamda "Uzlaşma" kavramının dışlandığını düşünebilirsiniz.

Lafa değil icraata bakalım

Ama düşünün ki Erdoğan MHP lideri Bahçeli'yi meydanlarda "Öcalan'ı asmadınız" diye suçlarken, o sırada Öcalan'la diyaloga girilmişti ve "Barış Açılımı" başlatılmıştı.
Kısacası demokrasinin temel gereklerine uyulduğu sürece "Çok kötü şeyler"i yaşamamız pek mümkün değildir. Arkası arkasına üç seçime gidilen bir ortamda siyasi ortamın gerginleşmesi de demokrasinin doğal bir yansıması değil midir?
Ancak bunun gibi, demokrasinin gerekleri de vardır. Bu gereklerin başında da "Seçilmişler"in meşruiyetine saygı gösterilmesi gelmektedir... Bu çerçevede kendilerini iktidarın ortağı olarak gören "Kayıt dışı siyaset erbabı"nın faili belli yargı darbe girişimlerinden kaçınmaları, Erdoğan takıntılı aydınların "Avrupa ya da Amerika ne zaman bu yönetimi devirecek" beklentisini bırakmaları bu kaçınılmaz gereklerdendir.

Hep unutmadık mı?
Çoğulcu ve özgürlükçü demokraside cemaatlere de, her çeşit sivil toplum örgütüne de yer vardır. Bütün mesele bunların, kendilerini seçilmişlerin rakibi veya alternatifi olarak görmemeleridir.
Bu son gerginlik de, geçmişteki gerginlikler gibi geride kalacak... Ve istikbaldeki yeni gerginliklerle uğraşırken bugünü de unutacağız.
Hep öyle olmuyor mu? AK Parti'ye açılan kapatma davasını, Cumhurbaşkanı seçiminin engellenmesini, e-muhtıra'yı ve en önemlisi Güneydoğu'dan gelen terör kaynaklı ölüm haberlerini bile unutmadık mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA