Eski dilde "Hab-ı gaflet" denilirdi, şimdi bu kavrama "Gaflet uykusu" deniliyor.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef alan geçen yılın ocak ayındaki yargı operasyonu arkasındaki güdülerin çok açık ve seçik biçimde tahlil edilmesine rağmen "Paralel devlet"in üzerine o zaman gidilmemesi, "Acaba yöneticilerimiz gaflet uykusuna mı dalmışlardı" kuşkusunu doğal olarak gündeme getiriyor.
Oysa bu konuda hemen karar vermek doğru değil galiba... Siyasetçilerin bazı gerçekleri bilerek, bunları görmezden gelir gibi davrandıklarına defalarca tanık olmadık mı?
Ben bunun en somut örneğini, Turgut Özal'ın kendisine karşı girişilen suikastın dosyasını kapatmasında görmüştüm. Özal, ANAP Kongresi'nde kendisine kurşun sıkan suikastçının izini sürdürmüş, bütün ilişkilerini saptamıştı. Ama bunları bir nevi hasıraltı etti.
Acaba uyudu mu?
Kendisine "Neden böyle yaptınız" diye sorduğumda da "Bu karanlık ilişkilere yoğunlaşsaydık, reformları yapamazdım. Başka hiçbir meseleyle ilgilenemezdik" demişti.
Acaba Başbakan Erdoğan da mı böyle baktı "Paralel devlet"in MİT'i hedef alan 7 Ocak girişimine? Bu şekilde "Dershaneler" konusu gündeme gelene kadar gaflet uykusundaymış gibi mi görüntü verdi ve icraatını aksatmamaya çalıştı?
Ya da gerçekten gaflet uykusuna dalmıştı ve aralık ayındaki darbe girişimi ile mi uyandırıldı derin uykusundan?
Siyasetçilerin düşünce tarzlarını da, davranışlarını da, siyaset dışı mesleklerin insanları pek anlayamaz...
1980'e dayanan yıllarda, Demirel'den kopan milletvekilleri Ecevit'e katılmış ve "Güneş Motel Kabinesi" böylece kurulmuştu. Bu milletvekillerinden biri de Demirel'e çok yakın olduğu bilinen Tuncay Mataracı'ydı...
Demirel'in fıkrası
Bu "İhanet" sonrasında Demirel'e "Nasıl oldu bu iş" diye sormuştum... Çünkü Mataracı her gün Güniz Sokak'taki eve gelip, rahmetli Nazmiye Demirel'e "Bilemezsiniz bu Ecevit'in yaptıklarını. Bana bakanlık bile teklif ediyor" diye dert yanarmış.
Bu sorum üzerine Demirel şöyle bir fıkra anlatmıştı bana.
İstanbul'da yaşayan bir işadamına gece yarısı gelen telefonda, Adana'daki fabrikasında bir krizin patladığı bildirilmiş. İşadamı şoförünü uyandırmış ve Adana'ya doğru yola çıkmışlar. Bir nöbetçi eczanede durup, uyku kaçırıcı hapların bulunduğu bir kutu ilaç almışlar. Bu haplardan iki tane işadamı, iki tane de şoförü içmiş.
Ancak yolda giderek artan biçimde uyku bastırıyormuş ikisinde de... Bunun üzerine ikişer hap daha yutmuşlar. Sonunda işadamını da, şoförünü de bir hendeğe yuvarlanmış araçtan çıkarmışlar.
Meğer yanlış ilaçmış
Meğer uyku kaçırıcı hap diye aldıkları uyku ilacıymış.
Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kahkaha atmış ve "Mataracı bizi uyutmuş, anlamadın mı" demişti.
Acaba Başbakan Erdoğan'ı, Gülen'in bedduası mı iyice uyandırdı?
Padişah 3'üncü Murad'ın güftesini yazdığı Ali Ufki bestesi ilahiyi belki bilirsiniz. Şimdi yeniden dinlemenin tam zamanıdır...
"Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan ey uykusu çok gözlerim uyan
Azrail'in kastı canadır inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan"