Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün CHP'ye dönebilmek için gerekli başvuruyu yapma kararı, bu partinin iç dengelerini şu ya da bu şekilde etkilemesinden öteye, Türk demokrasisinin genel sağlığını da olumlu yönde etkileyebilir.
Artık Mısır'daki sağır sultan da, Sarıgül'ün CHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmasının, bu dönüşün ana nedeni olduğunu duydu.
Bu dönüş başvurusunun ve adaylığın resmi kesinliğe kavuşması sürecinde, olayın CHP içi dengelere nasıl yansıyacağını izleyeceğiz. Sarıgül'ün üyeliğine ve adaylığına karar verecek olan CHP'nin yetkili kurullarındaki oylamalarda, bu yansımalar somut biçimde görülecektir. Sarıgül'ün CHP'den dışlanmasının baş aktörü eski Genel Başkan Deniz Baykal'ın parti yönetiminde hiç ağırlığının kalmadığı bu süreçte anlaşılabilecektir. Daha önce "Ben de Belediye Başkanı aday adayıyım" doğrultusunda açıklama yapan etkin Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in izleyeceği tutum da, parti içi dengeleri anlamakta ışık tutacaktır.
Bile bile lades mi?
Ayrıca hepimiz artık Sarıgül'ün nihai hedefinde CHP'nin İstanbul Belediye Başkan adayı olmaktan öteye CHP Genel Başkanı olmanın da bulunduğunu biliyoruz. İşin garibi bu hedefi Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor.
Neticede Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlığa giden yolu da, İstanbul Belediye Başkan adaylığı ile açılmamış mıdır?
Eğer Kılıçdaroğlu siyasi kaderini Sarıgül'ün yerel seçimdeki başarısına bağlamayı kabul ediyorsa, bu "Bile bile lades" de olabilir, bir siyasi cesaret gösterisi olarak da yorumlanabilir.
Kısacası Sarıgül'ün CHP üyesi olmasının resmen kesinleşeceği ve daha sonra da İstanbul Belediye Başkanı adayı olmasının belirleneceği CHP'nin yetkili kurullarının karar oturumlarını dikkatle izlememiz gerekiyor.
Bu olayın Türk demokrasisine katacağı olumlu yansımalara gelince...
CHP'nin sendromu
Mustafa Sarıgül siyasette iddialı ve seçim kazanmak konusunda başarılı bir siyasetçi. Belediye Başkanı olduğu Şişli'de farklı eğilimdeki, farklı gelir düzeyindeki ve farklı inançlardaki seçmenlerin desteklerini alarak üst üste seçilmeyi başardı.
Sarıgül'ün adaylığı "Biz asla seçim kazanamayız" sendromundaki CHP'nin ruhsal yapısını değiştirirse, bu parti sözcülerinin çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiye pek yakışmayan söylemleri değişip, normalleşebilir.
Sokak eylemlerinin rüzgârından beslenmek veya eleştiri yerine hakareti yeğ tutmak benzeri çarpıklıklar düzelebilir. İktidarın kaynağının Ergenekon'da değil seçmende olduğu hatırlanabilir.
Mustafa Sarıgül'e bakılarak uygar diyaloglar kurmanın, güleryüzlü olmanın, siyasette başarının anahtarları olduğu görülebilir.
"Mustafa Sarıgül İstanbul'da seçimi kazanabilir mi" sorusunun cevabını ise seçmenler verecektir. Sonuçta bu gerçek de "Demokraside sandık teferruattır" diyenlerin ve Gezi kalkışmalarında iktidar arayanların akıllarını başlarına getirebilecek bir olgu değil mi?