Cumhuriyetimizi kuran kuşakların yaşadıkları ruhsal sarsıntıyı bugün anlamak kolay değil.
Pazartesi akşamı NTV'de Beşir Ayvazoğlu ile yaptığımız söyleşi sırasında İngilizcede "Psychic Trauma" denilen bu ruhsal sarsıntının kaynaklarına inmeye çalıştık.
Beşir Ayvazoğlu'nun biyografik çalışmalar yaptığı bazı isimlerin yaşadıkları şokları hatırlayınca, bu sarsıntı daha iyi görüldü... Mesela Yahya Kemal (1884- 1958) Üsküp, Ahmet Haşim (1884-1932) Bağdat doğumlu. İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif'in babası Mehmet Tahir Efendi Kosova'nın İpek kentinde doğmuş bir Osmanlı Arnavut'u. Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk de Selanik doğumlu değil mi?
Bu insanlar ve Osmanlı vatandaşı olan milyonlarca insan önce Balkan Savaşı, sonra da 1'inci Dünya Savaşı sonunda doğdukları kentlerin ve yüzlerce yıldır "Vatan" diye bildikleri coğrafyaların düşmanların eline geçtiğini görmenin şokunu yaşadılar.
Sarsıntıyı atlatma süreci
Bugün topraklarımızın bir metrekaresinin bile bizden alınması veya bir bölgemizin bölünmeye konu olması ihtimalini nasıl öfkeyle ve tepkiyle karşıladığımızı bir düşünün.
Cumhuriyeti kuran kuşaklar bu trajik durumu bir ihtimal değil bir olgu biçiminde yaşadılar. Vatan bölünmüş, kentler düşmanın eline geçmiş. Kurtuluş Savaşı Zaferi olmasa, İstanbul bile elimizden gidiyormuş...
Bu ruhsal sarsıntının atlatılması kolay olmadı. Kurucu kuşaklar Osmanlı geçmişini ve yenilip dağılmayı unutturup Cumhuriyet'i bir sıfır noktası olarak benimsetmek için, Latin Alfabesine geçmeye, Türk müziğinin yerine çok sesli müziği ikame etmeye uzanan "Devrimler"i yaptılar. Üç kıtaya yayılmış olan "Osmanlılık"ın yerine kaynağını Orta Asya'da ve hatta Hititler'de arayan "Türklük", ideolojik bir tercih olarak benimsendi. Cumhuriyet içe kapandı... Tarihimiz yeniden yazıldı... Osmanlı'nın yüzlerce yıl "Anasır"ı olan farklı toplumlara mesafe koyuldu. "İslam"ı Arap dünyasından soyutlamak için ezan Türkçe okunmaya başlandı.
Şimdi yeni Türkiye var
Bu ruhsal sarsıntının etkilerini yaşayan kuşaklar Cumhuriyet'in ilk 50 yılını etkilediler. Ortadoğu ile Anadolu farklı coğrafyalar olarak görüldü. "Batılı olmak" hedefi ve Batı hayranlığı düşünce ve siyaset hayatımıza egemen oldu.
İçinde bulunduğumuz dönemin siyasetçileri, bu ruhsal sarsıntıyı aşmış kuşaklara mensuplar. Özal'dan beri bizim dünyanın en gelişmiş ülkeleri ile her alanda rekabet edebileceğimiz inancı var yeni kuşaklarda. Sesimizin ve sözümüzün her coğrafyada duyulmasından artık çekinmiyoruz. Yeni Türkiye'nin yönetici kuşakları, yenilginin ve dağılmanın şokunu uzak geçmişte bırakmış, dünyaya karşı Cumhuriyet'in başarısını ilan etmeyi düşünen iddialı bireylerden oluşuyor.
Aslında bu Atatürk'ün ve Cumhuriyet'i kuran kuşakların zaferi olarak da görülmelidir.
Artık ne geçmişimizden utanıyoruz, ne de Osmanlı'nın serüveni korkutuyor bizi. Hem geçmişimizi anlayıp öğrenmeye, hem de bugünümüzle iftihar etmeye dönük yaşıyoruz. Farklılıklarımızı hem zenginlik, hem de demokrasinin kaçınılmazlığının itici gücü olarak görüyoruz.
Beşir Ayvazoğlu ile söyleşirken bunları düşündüm...