Gezi Parkı merkezli eylemlerin çok önemli bir sonucu da Başbakan Erdoğan'ın imajına yansıyan değişim değil mi?
"Dik duran ama diklenmeyen siyasetçi" imajı ile bilinen Başbakan Erdoğan'ın son görüşmeler ertesinde, özellikle Taksim Kışlası'nın söz konusu olduğu "Gezi Parkı Projesi"nde geri adımlar atmaya hazır olduğu açıklandı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in açıklamasına göre "Yargı kararı sona erinceye kadar Gezi Parkı ile ilgili olarak hiçbir tasarrufta bulunulmayacaktır. Karar, lehte çıksa bile hükümetimiz burada bir halk oylamasına gidecektir"
Bugüne kadar her cümlesi ile ülkenin gündemini değiştiren bir siyasi lider için bu açıklama, gerek "İmaj" gerekse "Halkla İlişkiler" açısından yeni bir dönemin işaretçisi olabilir.
Sonuçta bu kez Başbakan Erdoğan değil sokağa dökülen kitleler ülkenin gündemini belirlemiştir. Başbakan Erdoğan da bu gündemi değiştirmek ve gündemde istikrarı yeniden egemen kılmak için, dik durmak yerine uzlaşmayı yeğ tutmuştur.
Halkla ilişkiler
Bu bir yenilgi değil, evrensel aklın gündeme taşınması çabasıdır.
Halkla ilişkilerin en temel yaklaşımını hatırlayalım:
- Gerçekleri değiştiremeyeceğinize göre, insanların ve toplumun bu gerçeklere bakış açılarını değiştirmeye çalışmanız en akılcı yoldur.
Dilerim bu aşamada demokrasiyi sokak eylemlerinde arayan kalabalıklar, Başbakan Erdoğan'ın kitle ile iletişim alanında içine girmekte olduğu bu yeni dönemi heba edecek taşkınlıklar yapmazlar. Dilerim Gezi Parkı'na ilişkin olarak verilen mesajın yerine ulaştığını ve kabul edildiğini görebilir gerçekten "Çevreci" ve "Katılımcı" kesimler.
Ancak bir gerçek daha var... Sokaklara ve Gezi Parkı'na çıkan kitleler sadece, iyi niyetli, samimi çevrecilerden ve demokratik katılımcılardan oluşmuyor.
Sanki fraksiyon organları "
Barış Açılımı"nı sabote etmeye çalışan, sandıkta sonuç alamayacakları için eylemli kalkışmalarla demokrasiyi hedef alan, askeri darbeleri özleyen ve "Halk"ın tercihlerini görmezden gelen kesimler de var sokaklardaki kalabalıklar arasında.
Bu nedenle Başbakan'ın son dönemde kamuoyunu yanlış oluşturmayı bir alışkanlık haline getiren medyanın temsilcileri ile de buluşup görüşmesi ve onların dürtülerini anlaması gerekiyor.
Örneğin kendilerini merkez medyanın kitle gazeteleri olarak sunan yayın organlarının yöneticilerinin, son dönemde provokatif eylemlerin yansıtıcıları konumunda, gazetelerini ve gazetelerinin internet sitelerini birer "Fraksiyon organı"na dönüştürmelerinin nedenleri de tartışılmalıdır.
Sadece ego şişmesi mi?
Meslek yaşamlarını "Kürt Realitesi"nin kabul edilmesi ve bir sorun olmaktan çıkartılmasına adayan belirli gazetecilerin, sorun tam çözüm aşamasına gelmişken sokak eylemlerini desteklemelerinin, ego şişmesi dışındaki nedenleri de anlaşılmalıdır.
Başbakan Erdoğan'ın kitlesel eylemlerden gereken dersi aldığı kesindir. Bu arada bazı sert söylemlerinin belirli kesimler tarafından "Özel yaşama müdahale" olarak algılandığını da herhalde görmüştür.
Ama acaba bu olayların bazı tarafları "Çözüm"ü değil de çözümsüzlüğü mü yeğ tutuyor?