"Osmanlı'da oyun bitmez" deyişi meğer bugün için de geçerliymiş. 28 Şubat post-modern darbesinde andıçları manşet yapanlar, Batı Çalışma Grubu'nun emirlerine göre gazetelerini biçimlendirenler, Ahmet Kaya'dan Orhan Pamuk'a uzanan insanlara Türkiye'de yaşamayı tehlikeli kılanlar, ilhamlarını meğer halktan alıyorlarmış.
Ama gerçekten Osmanlı'da oyun bitmez.
Madem Kürt Realitesi'ni kalıcı ve demokratik bir çözüme taşımayı amaçlayan "Barış Açılımı"nı sabote etmeleri patron talimatıyla engellendi, o zaman sokaklardaki eylemleri pompalayarak her şeyi, istikrarı, ekonomiyi ve demokrasiyi de sabote edebilirler.
Özel karşılama
Bu arada "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le veya Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'la Başbakan Erdoğan'ın arasını nasıl açabiliriz" arayışlarını sahnelerler.
Hayal edin böyle bir sahneyi...
Kuzey Afrika gezisi ertesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Hürriyet'in Ertuğrul Özkök'ü Başbakan Erdoğan'ı havaalanında kol kola karşılayacaklar.
Cumhurbaşkanı Gül Erdoğan'a "Bak kardeşim artık yollarımız ayrıldı, Ertuğrul Bey'in eylemlerle ilgili yorumları benim ruhuma hitap ediyor.
Sen verilen mesajı Ertuğrul Bey gibi doğru algılayamıyorsun" diyecek...
Aslında "Mesaj alındı mı" sorusunun cevabını Cumhurbaşkanı Gül'le görüşmesi ertesinde Bülent Arınç şu sözlerle pek güzel verdi:
Başka mesaj var mı?
- Bu göstericiler Gezi Parkı'nda başlayan olaylarda bir yurttaş bilinciyle hareket etmişlerse ki buna inanıyorum.
Bu insanlara karşı şiddet kullanılmasını tasvip etmiyorum... O ilk olayda çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi yanlıştır, o insanlarımızdan özür diliyorum. Ama sokaklarda tahribat yapanlara özür borcumuz olduğunu düşünmüyorum.
"Mesaj"ın alındığı bundan daha açık ifade edilebilir mi?
Ama acaba asıl mesaj başka türlü bir içeriğe mi sahip?
Mesela "Seçim kazanmak iktidar olmak için yetmez" benzeri bir hüküm yeni Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri arasına mı yerleştirilmeli?
Diğer mesajlar
"Siyasetin amacı halka ve ülkeye hizmet değil, sadece seçkin bir azınlığın isteklerine cevap vermek olmalıdır" şeklindeki bir ilke "Resmi ideoloji"nin katı ilkeleri arasına mı oturtulmalı?
Hatta belki "Öfkeli gösterilerde kamu araçlarını yakıp yıkanlara Demokratik Tepki Ödülü verilir, yaptıkları tahribat miktarında onlara tazminat ödenir" benzeri bir uygulamaya başlanması mı düşünülmelidir?
Bakalım Başbakan Erdoğan bu toplumsal beklentilere karşı duyarlı davranacak mı?
Post-modern 28 Şubat girişimi karşısında şapkasını alıp gidecek mi?
Bakarsınız 3'üncü Boğaz Köprüsü'nün adını da "Beşar Esad Köprüsü" olarak değiştirir.