Bir televizyon programına eşim Canan Barlas'la birlikte katılmıştım. Evliliğe ve aile birliğine ilişkin konular arasında daldan dala atlarken programın sunucusu birden bana "Evlenme tarihinizi söyleyin" dedi.
O anda o günü hatırlayamadım,
- Bana darbe tarihlerini sorsaydınız hepsini bir anda sayabilirdim, dedim. Sonra sıralamaya başladım:
- 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997... İsterseniz Osmanlı'daki son darbe olan 23 Ocak 1913'teki Babıali Baskını'nı da ekleyeyim...
"Fazla olur" diye düşünerek Padişah 2'nci Abdülhamit'in tahttan indirildiği 27 Nisan 1909 darbesini eklememiştim.
Eğer bu konulara girseydik "Aydınlar"ımızın böyle durumlarda garip tutumlar aldıklarını da anlatabilirdim.
Örneğin 1905'in 21 Temmuz günü Abdülhamit, Yıldız camisindeki cuma selâmlığından çıkmış, arabasına doğru ilerlerken, Şeyhülislâm Cemalettin Efendi ile ayak üstü kısa bir görüşme yaptı.
Bir aydın tepkisi
Tam bu sırada korkunç bir patlama duyuldu. Araba parçaları ve insan kol ve bacakları dört bir yana savruluyordu. O ayak üstü görüşme sayesinde arabasına gitmekte geciken Padişah ölümden kurtulmuştu.
Sonra bu suikastın Ermeni komitacılarla Avrupalı anarşistlerin ortak projesi olduğu anlaşılacaktı.
Bu suikastın başarısızlığı muhalif aydınları üzmüştü. Mesela Tevfik Fikret "Bir Lâhza-i Teahhur" şiiriyle bu "Bir anlık gecikme" karşısındaki üzüntüsünü şöyle ifade etmişti:
"Bir kavmi çiğnemekle bugün eğlenen denî/ Bir lâhza-i teahhura medyûn bu keyfini!"
Bu seçkin aydınımız günün Türkçesi ile "Bir milleti çiğnemekle bu gün eğlenen (alçak)/ Bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini" demişti.
Adliyelik oldular
Bugün 28 Şubat 1997 post-modern darbesinin yıldönümü.
Bazı yeni aydınlarımız bu darbenin 1000 yıl süreceği şeklindeki söyleme destek vermişlerdi.
Ama aradan geçen 16 yılda öyle gelişmeler oldu ki, artık kimse önümüzdeki 100 yıla dönük öngörülerde bulunamıyor.
Bu darbe şimdi adliyelik olduğu için, yargının kararını beklemek galiba en doğru davranıştır. Bir başka doğru davranış da, darbelerin tarihe karıştığına inanmak ve bunların tarihlerini belleklere kazımaktan vazgeçmek olabilir. Mesela olaya Fransız kalmayı denerseniz, milli ve dini bayramları hatırlamakla yetinebilirsiniz.
Eğer çocuğunuz Fransız okuluna gidiyorsa, bazı tarihleri bildiğiniz takdirde, hangi günlerde çocuğunuzun tatil yapacağını da bilmiş olursunuz.
Fransız kalmak
Mesela 1 Mayıs "Emekçilerin Günü"dür. 8 Mayıs 2'nci Dünya Savaşı'nın 1945'te sona erdiği "Silah Bırakışma Günü"dür. 14 Temmuz Fransız Devrimi'ni simgeleyen "Bastil Günü"dür. 11 Kasım 1'inci Dünya Savaşı'nın 1918'de sona erdiği "Gazileri Hatırlama Günü"dür.
Bu dünyevi tarihlerin yanında, bir de dini tarihler vardır tatilleri içeren...
Örneğin 25 Aralık Hz. İsa'nın doğum günü olan "Noel"dir. 15 Ağustos Hz. Meryem'in cennete vardığı "Assomption"dur. 1 Kasım "Azizler Günü" olan "Toussaint"dır. Bunların yanında değişken tarihli paskalyalar vardır. (Lundi de Pentecote, Saint Etienne, v.b.)
Oysa Fransa'da darbeler ve darbe girişimleri vardır ama bunların tarihlerini pek kimse hatırlamaz. Louis-Napolyon'un darbesi, Paris Komünü, Boulanger'nin girişimi, General Massu'nun Cezayir'deki kalkışması falan kitaplarda kalmıştır.
Hatırlar mısınız? 1980'e kadar 27 Mayıs "Hürriyet ve Anayasa Bayramı"mızdı ve resmi kutlamalar Anayasa Mahkemesi'nde yapılırdı.
Keşke 1997 post modern darbesi 28 değil de 29 Şubat'ta yapılsaydı ve onu hiç olmazsa dörde bölünemeyen yıllarda hatırlamasaydık.