Toplumlar olağanüstü haller dışında genel olarak aşırılıklardan hoşlanmazlar.
Toplumsal beklentiye cevap veren söylemlerin "Sağduyu"yu (Veya aklıselim) seslendirdikleri düşünülür.
Oysa "Sağduyu" da ulusal veya yerel kültürün, geleneklerin, inançların ve hatta önyargı birikimlerinin bir yansımasıdır.
Bir toplum için sağduyulu olan yaklaşım, bir başka toplumda vahşeti veya ilkelliği simgeleyebilir.
Yaşadığımız çağın en önemli gelişmelerinden birisi, bazı kavramların evrensel sağduyunun kapsamına girmeleridir.
Mesela "Irkçılık", "Kin ve nefret", "Şiddet" benzeri olgular evrensel siyasi sağduyunun kabul etmediği kavramlardır.
Bazı ülkelerde ve bazı coğrafyalarda bu kavramların hâlâ siyasetin temel güdüleri olması, evrensel sağduyunun etkisiz olduğunu göstermiyor.
Büyük değişim
Amerika Birleşik Devletleri'nde siyah derili bir Başkan'ın ikinci seçimi de kazanarak Beyaz Saray'da bulunması veya Güney Afrika'da Mandela ile başlayan sürecin kalıcı hale gelmesi, evrensel sağduyunun gücüne birer kanıt değil midir?
Bir ırkın veya bir etnik grubun ya da bir dinin yahut bir mezhebin mensuplarının kendi dışlarındakileri ikinci sınıf insanlar olarak görmeleri ve hatta onları kitlesel tasfiyelere hedef kılmaları artık "İnsanlık suçu" kapsamındaki fiiller...
Hitler döneminin yargılandığı Nürnberg Duruşmaları ile başlayan süreç, günümüzde La Haye Uluslararası Adalet Divanı'ndaki yargılamalarla devam ediyor.
Siyasi sorumluluklar
Türkiye'de siyaset mesleğini seçenlerden bazıları, evrensel sağduyunun ayıplı kabul ettiği türden söylemleri seslendirirken, bunların yerel sağduyunun düşünceleri olduklarını düşünebilirler.
Milliyetçilik kapsamındaki söylemlerinin "Irkçılık" biçiminde algılanabileceklerini düşünmeyebilirler.
Ya da 1930'lardaki ulusalcı ideolojik söylemleri bugüne taşımanın kendilerine belirli kesimlerden destek getireceğini hesaplayabilirler.
Ancak Türkiye'nin de dünyadaki gelişimin dışında kalmasının mümkün olmadığı bu arada unutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'nin üst yargı organı olacağı, çok yakın geçmişte düşünülebilir miydi?
Başbakanı idam ettik
20'nci yüzyılın ikinci yarısında başbakanın idam edildiği Türkiye'de şimdi idam cezası terör suçluları için bile yok.
Unutulmaması gereken bir önemli nokta da şu:
Türkiye'nin bütün önemli ulusal meseleleri, aynı zamanda uluslararası meselelerdir de...
Yani iç siyasetin pek düşünülmeden seslendirilen söylemleri, ileride uluslararası zemindeki olumsuz gelişmeleri tetikleyebilir.
Neticede Osmanlı geride kaldı ama hâlâ "Ermeni Tehciri" konusu çözümsüz uluslararası sorunlarımız arasında değil mi?