Dünü bilmek mi yoksa yarını öngörebilmek mi daha çok ilginizi çekiyor?
Bu soruya "Dünü bilmeden yarını nasıl öngörebiliriz ki" diye cevap vermek tabii ki mümkündür.
Ancak "Dün" o kadar çok boyutlu ki, tam olarak neresini bilebiliriz acaba?
Mesela Alper Görmüş'ün bulup yayınladığı Özden Örnek'in "Darbe Günlükleri"ni (İmaj Ve Hakikat/ Etkileşim Yayınları) okuduysanız, Silivri'de tanıklık eden Org. Hilmi Özkök'ü dinlerken "Ben bunları zaten biliyordum" dersiniz.
Örneğin 1946'da çok partili demokrasiye geçişimiz ertesinde 1950 seçimleri ile CHP'nin iktidardan silinip gittiğini hepimiz biliriz. Bu düne ait önemli bir bilgidir.
CHP neden kaybetti?
Ama "Halk CHP'ye neden böylesine öfkeliydi ve bir seçimde onu silip attı" sorusunun tam cevabını bilemeyiz.
Mesela sizler 1942'nin Kasım ayından başlayarak 1944 Kasımına kadar özel otomobillerin de taksilerin de yasaklandığını bilir misiniz?
2'nci Dünya Savaşı nedeniyle akaryakıt tasarrufu yapılması için bu karar alınmıştı. Trafiğe sadece kamyonlar çıkabilirdi bu iki yıl boyunca.
Yeşilköy'deki kendi adıyla bilinen Beyti et lokantasının sahibi anlatmıştı. Bu et lokantası Küçükçekmece'deydi ve sadece Trakya'ya giden kamyonların şoförlerine hizmet verirdi. Özel otomobillere ve taksilere izin verilince Beyti'nin de müşteri kitlesi değişecekti.
Peki, aynı dönemde unlu mamullerin ve pasta yapımının da yasaklandığını bileniniz var mı acaba?
Ya kişi başına aynı dönemde en fazla 150 gram ekmek alınabildiğini tarih kitaplarında okudunuz mu?
Saygılı münevverler
Kısacası CHP'yi iktidardan götüren nedenler arasında Tek Parti yönetiminin baskıları yanında, 2'nci Dünya Savaşı'nın zor geçen yılları da vardır.
Otomobile binmemiş, değil pasta, bisküvi bile yememiş ve dört yıl askerlik yapmış kuşaklar oy kullandı ilk serbest seçimlerde...
Dün ile bugün arasındaki farktan huzursuzluk duyan eski kentlilerin "Nerede o eski İstanbul" diyerek yakınmalarını dinlerken "Eski İstanbul"un çok farklı terbiye ve görgü sergilediğini düşünebilirsiniz.
İstanbul'un 100 Yılı kitabının sayfaları arasında dolaşırken 1945'te "İstanbul'da Saygısızlıkla Savaş Derneği"nin kurulduğunu öğrendim.
Derneğin kurucusu Prof. Zeki Zeren Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte şöyle demiş:
"- Son senelere kadar İstanbul'da hoş bir atmosfer vardı ve münevverlerimiz bu havaya hâkimdi. Bu maalesef son senelerde hissedilir şekilde değişti. Bunun üzerine biz münevverlerimize cesaret vermek istedik. Ne yazık ki münevverlerimiz yani saygılılar, saygısızlardan çekindiler."
Sıkıyönetim vardı
O zaman "Münevverler" yani "Aydınlar" şimdiki gibi, liberal, solcu veya milliyetçi benzeri ayrımlar içinde ele alınmazlardı.
"Saygılı aydınlar" ve "Muhalifler" vardı. Görüldüğü gibi milyonlarca insanın birbirlerini boğazlayıp öldürdüğü 2'nci Dünya Savaşı boyunca, biz bir yandan tasarruf tedbirleri ile bir yandan da saygısızlıkla uğraşmışız.
Bu arada 1946'nın Aralık ayında İstanbul'da sıkıyönetim altı ay daha uzatılmış ve İstanbul İşçi kulübü, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile Yığın, Gün gibi sol dergiler ve sağcı bir yayın olan Milliyetçi Büyük Doğu da kapatılmış.
Yarına bakış İşte
"Dün"de bunlar da var.
Bazıları "Yarın"ı öngörmeye çalışırken Suriye'de neler olacağından çok "iPhone"un yeni modelinde nelerin olacağını daha fazla merak edebilirler.
Bazıları için de "Yarın"a ilişkin en merakı edilen konu, FSM Köprüsü onarımının 30 Ağustos'ta bitip bitmeyeceğine ilişkin olabilir.
Acaba Kofi Annan da yarını düşünürken dün olanları hatırlayıp "Bundan sonra hangi anlaşmazlığa çözüm bulmak için çalışırken yine başarısız olacağım" sorusuna mı takılmaktadır?