Türkiye'nin de içinde bulunduğu bu coğrafyada, siyaset mesleğinin çok temel bir gerçeği var.
Bu coğrafyadaki ülkelerde kafasına koyan ve kararlı olan herkes iktidar sahibi olabilir.
Bir aşiretin reisini bir gün bir hanedanı başlatan kral olarak görebilirsiniz.
Kralın sağ kolu olarak bilinen bir subay da, bir darbeyle cumhuriyet ilan edip ülkesinin diktatör cumhurbaşkanı olabilir.
Darbe, seçim, saray oyunları ve benzer yöntemler, kafasına iktidar olmayı koymuş ve kararlı herkese sayısız imkânlar sunar.
Bu sade Ortadoğu'da değil, Balkanlar'da ve Kafkaslar'da da böyledir.
Burada babadan oğula cumhurbaşkanlığının devredildiği "Sözde demokratik" hanedanlar da vardır.
Oligarşilere evet...
Bu coğrafyada aristokrasiler hafife alınır ama oligarşiler kolayca kabul edilir.
Bu coğrafyada "İktidar" buna sahip olanlara olağanüstü güçler sağlar.
Bir karar yoksulları milyardere, milyarderleri yoksula çevirebilir.
Hukuk ve adalet iktidar sahibinin iki dudağı arasındadır.
Ülkenin gücünü aşan akıl dışı iddialar için kitleler sokağa dökülebilir.
Gelişmiş dünyanın artık "İnsanlık suçu" olarak kabul ettiği söylemler, kin ve nefret üretimi, günlük siyasetin sakızı olabilir.
Kısacası bunu aklına koyan herkes, şu ya da bu yöntemle iktidar olabilir.
Bir başka gerçek
Bu iktidar sahipleri akıllı ve hesaplı oldukları takdirde, süper güçlerle aralarını iyi tutarlar. Halklarına eziyet ederlerken, onlar Washington'da, Moskova'da, Londra'da el üstünde tutulurlar.
Ancak bu coğrafyada siyasetin bir başka gerçeği daha var.
Burada iktidardan sağ ve salim, öldürülmeden ya da devrilmeden gidebilmek iktidar olmaktan daha zordur.
Bu coğrafyada kalıcı siyasi başarı, iktidarı kendisinden sonraki iktidar sahibine normal yollardan devredebilmektir.
Yaşadığımız dönemde 40 yıla yakın ülkelerinde iktidarı ellerinde tutan nice ismin devrildiklerini, hatta öldürüldüklerini görmedik mi?
Çok mu farklıyız?
Burada "Biz onlardan çok farklıyız" diyerek hava atarken ve Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olmamızla övünürken, 20'nci yüzyılın ikinci yarısında bir başbakanı ve iki bakanı asmadık mı?
İki kez darbeyle devrilip sonra cumhurbaşkanı olan siyasetçi, son dönemde ayakta kalmak için 28 Şubatçı olmadı mı?
İran Şahı'nı, Çavuşesku'yu, Saddam'ı, Kaddafi'yi, Hüsnü Mübarek'i, Zeynel Abidin'i unuttuk mu?
Şimdi de güzelim Halep'i bombalayan Beşar Esad'ın sonunun nasıl geleceğini görmüyor muyuz?
En az iki kez demokratik seçimlerle iktidarın el değiştirmediği ülkelerde, iktidardan normal yollarla ayrılmak, iktidara sahip olmaktan daha zordur.
Bu coğrafyayı bilmeden siyasete heves edenler için yazıldı bu yazı...