İnanamıyorum... Dün Çetin Altan'ın 86'ncı doğum günüymüş.
Kendimi bildim bileli okuyorum onu... Ama acaba ilk kez ne zaman tanıdım Çetin Altan'ı?
Belleklerimizin tarihini cep telefonu öncesi (CTÖ) - cep telefonu sonrası (CTS) diye ikiye ayırmalıyız galiba. Cep telefonlarımızdaki fotoğraf arşivi, beynimizdeki belleğin yerini aldı.
Mesela iki yıl önce Çetin Altan'ın doğum gününü bizim evde kutlamıştık.
Telefonumda Çetin Altan, Ahmet Altan, Sanem Altan ve torun Leyla'nın doğum günü pastası önündeki fotoğrafları var.
Cep telefonu öncesi yıllardan anılarımı çıkartmaya çalışıyorum belleğimden.
Ne zaman tanıdım
1950'li yılların sonunda Cemal Reşit Eyüboğlu'nun Kabataş'taki evindeydik mesela...
Veya 1960 yılının bir yaz akşamı, babamın Yeniköy'deki konukları arasında Kemal Tahir, Sabahattin Selek, Tahir Alangu ve Çetin Altan da vardı.
Sevgili Kerime Altan'ın bizleri ağırladığı Basınköy'deki sofranın başında isimleri Ahmet ve Mehmet olan iki çocuğun da eşlik ettiğini hatırlıyorum.
Çetin Altan'ı Sağmalcılar Cezaevi'ndeki ziyaretlerimiz...
O günleri şöyle yazmıştı dün köşesinde:
"45 ile 46 yaşına bastığım 22 Haziran'lar, Sağmalcılar cezaevinde geçmişti. Suçum da, TCK'nın 142'nci maddesini çiğnemek ve yazıyla 'sınıfı sınıfa düşman etmeye kalkmış' olmaktı."
Unutulmaz akşamlar
Berrin ve Nadir Nadi'li, Melih Cevdet'li, Ali Ulvi'li, İlhan Selçuk'lu ve Çetin Altan'lı akşamlar...
Telefonumun fotoğraf arşivinde bunlar yok.
İlhan Selçuk ölmeden önce yine bizim evde Yaşar Kemal ve Çetin Altan'la birlikte olmuştuk. O akşam yemeğinin görüntüleri de cep telefonumda değil.
TRT'de görevliyken bir açık oturumda Çetin Altan'la Bedii Faik'i karşı karşıya getirmiştim. Acaba o görüntüler TRT'nin arşivinde duruyor mu?
Milliyet'te, Güneş'te birlikte yazdığımız yıllar...
Hep söylerim... Çetin Altan Türk değil de İngiliz veya Fransız olsaydı ve yazılarını bu dillerde yazsaydı, onları dilimize çevirip yine okurduk herhalde.
Başka dilde yazsaydı...
Böyle bir analiz ve sentez yeteneği, dili böylesine lezzetle kullanabilme ustalığı ve "Kültür" adı verilen olgunun bir beyinle kaynaşmışlığı...
Alışılmışın dışındakileri söyleyebilmek, tabuları yok saymak... "Önemli"yi değil "Değerli"yi aramak ve bulmak...
86 yaşındaki bir insanın gençlerden daha zinde olabileceğinin kanıtıdır Çetin Altan...
Göcek'te geçirdiğimiz bir kısa tekne tatilinde Çetin Altan'ın denizden gelen sesi hâlâ kulaklarımda... Hem yüzüyor hem de Montaigne'in "Yazmak mutsuzluğun nedeni değil, sonucudur" dediğini hatırlatıyordu.
Ne yaparsam yapayım 86'ncı yaşı Çetin Altan gibi anlatamam ki.
86'nın analizi
Dün Milliyet'teki "86" başlıklı yazısının sonunu şöyle bağlamıştı:
"İnsan yaşlandığında, gövdesinin eskisi gibi hayatla dans edemeyişinden bunalsa da, yine 'can' taşıyor. Bir 'idam mahkûmu' gibi yaşamanın akrepli kıskacına dayanmak da kolay değil; hastane köşelerinde sürünüp kalmanın kaygısına da...
Bir dahaki yılın 22 Haziran'ında, yazının başlığının "87" olacağını hiç sanmıyorum. Bu da çok doğal ama Ezrail'in tırpanı da az korkutucu değil."
Yaşamanın hakkını vererek yaşayan sevgili Çetin Altan'a sağlıklı yıllar diliyorum.