Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Atatürk bir imparatorluğun kurmay subayıydı...

Sevgili kardeşim Engin Ardıç dün "Atatürk'ün Sevmediği Şarkılar" başlıklı yazısında müzik üzerinde çeşitlemeler yapmış ve sonunda bana da takılmış.
Önce şöyle sorular sormuş:
- Atatürk niçin klasik Batı müziği sevmez ve dinlemezdi?
- "Türk operasının babası" ilan edilen Atatürk niçin opera dinlemiyordu?
- Atatürk'ün niçin tango sevmediğini hep merak etmişimdir örneğin.
- Niçin bir Maurice Chevalier, bir Josephine Baker, bir Tino Rossi dinlemezdi?
- Madem Almanya'yla aramız iyiydi, niçin bir Zarah Leander, bir Lilian Harvey, bir Martha Eggert dinlediğini hiç duymadık?

Neyi vehmetmişim?
Bu soruları seslendirdikten sonra bana getirmiş konuyu ve şöyle demiş:
- Kendi kendine her ne hikmetse "Atatürk'ün sevdiği şarkıları savunma görevi" vehmeden çok sevgili ağabeyim Mehmet Barlas bile bu sorularıma doyurucu bir yanıt verememişti...
Öncelikle şunu söyleyeyim.
Ben Atatürk'ün sevdiği şarkıların değil benim sevdiğim şarkıların peşindeyim. Bunların arasında Atatürk'ün sevdikleri de var, belki O'nun hiç dinlemek fırsatını bulamadığı klasik dönem besteleri de var, onun vefatından sonra bestelenmiş olanlar da var.
Müzik kültürümüzü, hüznümüzü, sevinçlerimizi yüzlerce yıl geriden bu güne taşıyan bir sanat dalı. Örneğin Dede'nin Rast "Kar-ı Nev"i veya "Kar-ı Natık"ı benim için Süleymaniye kadar anıtsal eserlerdir. Veya Sadettin Kaynak'ın Hüzzam bestesi "Kalbim Yanıyor", yarının klasiğidir.

İmparatorluğun kurmayı
Atatürk'ün müziğe yaklaşımı konusunda ihtisas sahibi değilim.
Ama Engin Ardıç'ın unutmaması gereken bir gerçek var.
Atatürk sadece Cumhuriyetin kurucusu değildir.
O bir imparatorluğun kurmay subayıydı da. Sofya'da askeri ataşelik yapmış, yaver konumunda veliaht şehzadenin Avrupa gezisine katılmış, Paris'te havacılık fuarını (Grandes Maneuvres de Picardie) izlemiş, hastalandığı zaman da Çekoslovakya'nın Karlovy Vary kaplıcalarında şifa aramıştı.
O dönemin İstanbul'u ve Beyoğlu'su da Sarah Bernardt'ı görmüş, dinlemiş, Puccini'yi, Verdi'yi bilen, Lehar'ı tanıyan insanların kentiydi.
Abdülhamit'in Yıldız Sarayı'nda bile opera vardı. Rus tenor Şalyapin bile burada sahneye çıkmıştı.

Ankara'ya taşımadı mı?
"Atatürk" olmadan çok önce bütün bunların aşinasıydı Mustafa Kemal... Operayı da, balolu yaşamı da, kabareleri de biliyordu.
Bu yaşam tarzını başkent yaptığı Ankara'ya taşımaya çalışmamış mıdır?
1923-24'te her akşam yemeğinden sonra Çankaya'da gramofona tangoları, fokstrotları koyup, konuklarını dansa kaldırdığını falan okumamış olan var mıdır?
Hafız Burhan'ın bile tango (Aşkın Gözyaşları) söylediği bir dönemde Atatürk'ün tangoyu sevmemiş olması mümkün müdür yani?
Bu arada Josephine Baker'in 1934'te İstanbul'a geldiğini ve Saray Sineması'nda konserler verdiğini de hatırlayalım. Atatürk belki dinlemedi Baker'i, ama bu siyah derili sanatçı ölümünden iki yıl önce 30 Ekim 1973'te ilk Boğaz Köprüsü'nün açılış törenleri için İstanbul'a yine geldi ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e özel bir konser verdi.

Atatürk ve Korutürk
Bu şekilde Fahri Korutürk'ün müzik ufku Atatürk'ün müzik ufkundan daha mı engin olmuştur?
Atatürk İsveçli Zarah Leander'i belki dinlememiştir... Bu sanatçı ancak 1936'da Viyana'da sahne alınca ve daha sonra Almanların "Universum Film" şirketiyle anlaşınca uluslararası üne adım attı. Atatürk onun 1930'da İsveç'te söylediği "I skuggan av en stövel" (Çizmenin gölgesinde) şarkısını hiç duymadıysa bu büyük bir eksiklik midir?
Veya bugün Engin Ardıç'ın aklına "jazz"cılar denilince Duke Ellington ve Artie Shaw gelirken benim tutkun olduğum İsveçli cazcı Tord Gustavsen'i hatırlamıyorsa, bu ona negatif bir not vermeyi mi gerektirir?

Yanlış anlaşılmak
Diyeceğim şu olabilir... Kim neyi severse onu dinlesin... "Atatürk ne dinlerdi, ne dinlemezdi" benzeri takıntıları bırakmak daha doğrudur bu konuda.
Neticede Atatürk McDonald's hamburgeri de yememişti, kendi adını taşıyan Boğaz Köprüsü'nden de geçmemişti. Cole Porter da "Kiss Me Kate"i Atatürk'ün ölümünden 10 yıl sonra besteledi.
Neyse... "Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı" diyerek sevgili kardeşim Engin Ardıç'a bunları söylemiş olayım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA