Japonya'da geliştirilen hologram teknolojisi şimdilik pop sanata hizmet veriyor.
YouTube'a girip "Hologram" yazın... Ölmüş sanatçıların (mesela Tupac Shakur) veya hayal ürünü sanatçıların (mesela Hatsune Miku) hologramik konserlerini izleyebilirsiniz.
Yapımcılar şimdi Michael Jackson'ın yer alacağı bir konser turnesi için hologram çalışmalarına başlamışlar.
Dünkü Sabah'ta arkadaşımız Bilge Eser hologramın ne olduğunu pek güzel özetlemişti.
Buna göre "Hologram konserlerde ilk olarak, şarkıcıların eski konserlerinden görüntüler alınıyor. Ardından bu görüntüler teknoloji yardımıyla 3 boyutlu olarak sahnenin farklı yerlerine aktarılıyor. Bu yeni teknoloji Türkiye'de henüz gerçekleştirilmiyor. Ancak organizasyon şirketleri telif hakları ödendiği takdirde bunun mümkün olduğunu dile getiriyorlar"mış...
Hologramik siyaset
Hologram konserleri bizde de başlatılırsa, başta Zeki Müren ve Safiye Ayla olmak üzere unutulmaz Türk müziği sanatçılarını yeniden sahnelerde görebileceğiz. Münir Nurettin Selçuk gazelli Kalamış'ı yeniden dinleyicilere okuyacak.
Burada beni endişelendiren durum, hologram teknolojisinin siyasete de aktarılması ihtimalidir.
İsmet İnönü ile Adnan Menderes'in birbirleri ile kavgalarının 21'inci yüzyıla hologramla aktarıldığını düşünebiliyor musunuz?
Ya da İzmir Suikastı Davası'nda idam edilen Maliyeci Cavit Bey, dosyanın yeniden açılmasını isteyip, İstiklal Mahkemesi heyeti hakkında özel yetkili savcılara suç duyurusunda bulunursa...
Acaba ne derdi?
Veya birileri Atatürk'ü 1930'ların söylemleri ile hologramik olarak meydanlara sürerlerse...
Mesela bugünün Dersim tartışmalarına Atatürk de o günün söylemleri ile katılırsa ne yaparız?
Cumhuriyet'in de Osmanlı'nın bir devamı olduğunu seslendirenlere karşı, Atatürk'ün hologramı acaba ne tür bir tepki verirdi?
Gerçi hologram teknolojisini kullanmadan da dünü bugüne sürekli taşıyoruz... Sonsuz yolculuklarına çıkmış olan geçmişin siyasetçileri, güncel polemiklerde sürekli yer almaktalar.
Bu polemiklere kendinizi kaptırıp güncel gerçekleri unuttuğunuz zaman, CHP'nin başında hâlâ İsmet İnönü'nün bulunduğu izlenimine kapılmıyor musunuz?
Yarını unutuyoruz
Daha da ötesi "Muhteşem Yüzyıl" dolayısıyla Kanuni'yi de Hürrem'i de sanki hâlâ yaşıyorlarmış gibi, konuşmalarımıza ve tartışmalarımıza konu etmiyor muyuz?
Ya da Ahmet Ümit'in son romanı "Sultanı Öldürmek"i okurken, Fatih Sultan Mehmet'in ölmeden (veya zehirlenip öldürülmeden) önce nereye sefer yapmayı düşündüğünü, sanki bugünün olayıymış gibi merak etmediniz mi?
Bizim zihinlerimizde hologramik görüntüler hiç eksik olmaz ki?
Belki bu yüzden dünle hesaplaşmayı bitiremiyoruz ve bir türlü yarına odaklanamıyoruz.