Dünya güneşin çevresinde elips şeklindeki bir sanal çemberin (veya yörüngenin) üzerinde dönermiş.
Bu yörüngenin güneşe uzak olduğu üst ve alt çizgilerde seyrederken dünya buzul devirlerini yaşarmış.
Örneğin bu buzul devirlerinden birinde, sular donduğu için denizler 200 metreye yakın alçalmışlar.
İlk insanlar Avustralya ve Yeni Zelanda'ya Asya kıyılarından yürüyerek gitmişler. Britanya adası ile Avrupa kıtası arasında deniz yokmuş.
Yörüngenin güneşe yakın olduğu yan çizgilerde ise, dünya kavrulurmuş. O dönemlerde mesela Britanya nehirlerinde timsahlar varmış.
Şimdi Türkiye gibi tüm Avrupa'yı etkisi altına alan karlı ve soğuk hava yüzünden "Yine buzul çağı mı başlıyor"içerikli meteorolojik spekülasyonların başladığına tanık olmaktayız.
Buzul çağı mı?
Bilelim ki yukarıda sözünü ettiğim meteorolojik çağ değişimleri 400 bin yılda bir oluyor.
Yani "Buzul çağı mı geliyor" benzeri endişelere kapılmadan, karın ve kışın tadını çıkartalım.
Çünkü içinde bulunduğumuz şubat, iki ay sonra başlayacak "Bahar"ın habercisidir.
Ne yaparsanız yapın kıştan sonra bahar, daha sonra da yaz gelecektir.
Dün Zaman'da Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar'a da atıfta bulunarak, bu değişmez döngüyü pek güzel hatırlatmıştı.
Şöyle diyordu özetle:
Bahar sıtması
"Tanpınar kışı galiba tabiatı bahara hazırladığı için seviyordu. Bakın ne diyor:
'Ne güzeldi o kış bahçesinde/ Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu./ Sana bir bahar hazırlamak için.'
...Evet, tabiat bahara hazırlanıyor; 31 Ocak, eskilerin Zemheri de dedikleri Erbain'in son günüydü. Dün, elli gün sürecek olan Hamsin başladı. Hamsin'in özelliği 'kâh üşü kâh ısın'dır. Berdelacuz ve Sitteisevir soğuklarını da atlattınız mı, bahar...
Bilmem, sizin de içinizde bir bahar sıtması başladı mı?"
Ezeli ve ebedi döngüsünü değiştiremediğimiz tabiatın ve evrenin yazına kışına kızmak, kara yağmura öfkelenmek yerine, bizim elimizde olan gelişmeleri yine bizim yarattığımız kısır döngülerden kurtarmayı denememiz daha akılcı olmaz mı?
Siyasi bahar özlemi
Sürekli dünü bugüne taşıyoruz ve bitmez tükenmez siyasi kan davaları üretmekten, yarına pek ilgi duymuyoruz.
Bu nedenle çok partili demokrasimizi tek mevsimli yapmadık mı?
Hep fırtına, hep kapanan diyalog yolları, sürekli bir kış...
Oysa toplum siyasette de baharı özlüyor.
Ne dersiniz?
Biraz hoşgörü, biraz diyalog, biraz uzlaşma ile siyasi baharın kapısını aralayamaz mıyız?