Acaba bizim doğamızın gereği mi bu?
Sahip olduğumuz, değerlerini bildiğimiz, yaşamımıza olumlu katkılar sağlayan insanlara, onlar ölmeden teşekkür etmiyoruz.
Bu sadece toplumsal ya da siyasal yaşama ilişkin bir durum değil.
Aile hayatında da, arkadaşlıklarda da, bir kişinin bizim için ne kadar değerli ve önemli olduğunu o öldükten sonra seslendirmeye başlamaz mıyız?
Babalarını hafife alıp "Bizim peder" diye hafif müstehzi ifadelerle ondan söz edenler, babalarını yitirince "Babam bana demişti ki" diye başlayan cümlelerle aldıkları dersleri çevrelerine aktarmazlar mı?
Bu tablo siyasal yaşamda daha da çarpıcı biçimde gelişir.
Ben bunun somut örneğini Turgut Özal'ın yaşadıklarında görmüştüm.
Çankaya' nın şişmanı
O güne kadar kimsenin göze alamadığı reformları gerçekleştiren, içe kapalı bir ekonomiyi dünyaya açan, bir askeri darbe döneminden Türkiye'yi demokrasiye sancısız taşıyan Turgut Özal'a yönelik eleştiriler, çoğu zaman hakaret ve aşağılama çizgisine de dayanırdı.
Onun Cumhurbaşkanı olmasını hazmedemeyenler, "Çankaya'nın şişmanı-İşçi düşmanı"diye slogan atanlar yanında, dönemin iktidarı Özal'ın sinirini bozmayı hüner zanneden davranışları da sergilerdi.
Mesela Özal'ın mimarı olduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği Zirvesi'ne girilirken dönemin bir bakanı kapıda "Sizin imza yetkiniz yok" demiş ve Özal zirveye girmek yerine toplantı mekânını terk etmişti.
Derken Özal aniden vefat etti.
Bir yıldız gibi gelmişti bir yıldız gibi sonsuzluğa karıştı.
Ağıt yakma geleneği
Onun arkasından yakılan ağıtları dinler, onun hizmetlerini ve kişiliğini öven yazıları okurken şaşırdım.
Ölümü ertesinde ben çok kısa bir yazı yazmış ve şöyle demiştim:
- Özal için düşündüklerimi o yaşarken de yazdım. Reformlarına hep destek verdim. Bu nedenle ağıtçılar kafilesine katılmam gerekmiyor...
Özal'ın yaşadığı dönemde elbet beğenmediğim icraatı ve davranışları da oldu. Bunları da yazdım. Hatta iki yıla yakın bana dargın da kaldı eleştirilerimden ötürü.
Ama büyük çizgide onu çok beğendim ve destekledim.
Demek istediğim şu.
Hizmetleri, icraatları, çalışkanlıkları ve misyon duyguları ile yaşamımıza ve ülkeye katkıda bulunan insanları eleştirdiğimiz kadar, onlara teşekkür etmeyi de bilmeliyiz.
Egomuzun salgıları
Onların sayısı fazla değil.
Egomuzun salgılarına kapılıp bu insanları yerden yere vurmak, müthiş bir tatmin duygusu verebilir.
Ama bazen durup düşünmeliyiz de.
- Onlar icraatlarıyla, hizmetleriyle neleri değiştirdiler ve biz eleştirilerimizle neleri değiştirebiliyoruz?
Menderes'i astıktan sonra onun adını havaalanına vermek acaba teşekkür etmeye yetiyor mu?