Abdullah Cevdet'e izafe edilen bir söz vardır.
Şöyledir bu söz:
-Vatanımı seviyorum ama milletimi sevmiyorum!
Paul Hendrickson'un yazdığı "Hemingway'in Teknesi 1934-1961" kitap hakkındaki eleştirileri okurken, Abdullah Cevdet'in bu sözünü hatırladım. (Hemingway's Boat: Everything He Loved in Life, and Lost, 1934-1961- Knopf/Knopf)
Ernest Hemingway 1934 yılında sahip olduğu ve 27 yıl birlikte yaşadığı 14 metrelik maun teknesinde sayısız misafir ağırlamış. Bu teknede geçirdiği yıllar boyunca üç eş değiştirmiş ama teknesini değiştirmemiş. İlk eşi Hadley de, ikinci eşi Pauline de, üçüncü eşi Grace de bu teknede onunla birlikte konuklarını ağırlamışlar.
"Maço erkek" rol modeline en uygun kişi Hemingway, teknesi söz konusu ise tam bir kılıbık erkek olurmuş.
Vatan sevgimiz
İngilizcede tekneler için dişi üçüncü şahıs zamiri olan "She" kelimesi kullanıldığı için bu boksör-avcı-savaşçı yazarın "Pilar" adını verdiği teknesine olan bağlılığı kolay anlaşılabilir.
Acaba bizde de bazılarımız "Vatan"a, Hemingway'in teknesine bağlı olduğu gibi mi bağlıyız?
Tarihi, coğrafyası, doğası, kültürü, üzerindeki yapıları ile "Vatanı" çok seviyoruz.
Ondan vazgeçemeyiz.
Ayrıca bu vatanın topraklarındaki Bizans yapısı Ayasofya'ya da, Kanuni döneminden kalan Süleymaniye'ye de Cumhuriyet kuşakları olarak "Bizim" demiyor muyuz?
Ve sevgisizliklerimiz
Ama kimimiz Osmanlı'yı, kimimiz Cumhuriyet'i ve genel olarak bu olguların çeşitli dönemlerini ve eğilimlerini simgeleyen insanları sevmiyoruz.
Balkan Savaşı'nda (1912) bu sevgisizlik bir kesimin "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" demesine kadar dayanmamış mı?
Veya Cumhuriyet'in demokrasi ile birlikte yaşadığı dönemde bile Adnan Menderes'i idam etmedi mi birileri?
Şimdi de durum pek farklı değil.
İktidar veya Başbakan Erdoğan ağızlarıyla kuş tutsalar, belirli kesimlere yaranmaları imkansız. Onlara oy verenler de aynı konumdalar.
Ama onların hizmetleri ve onların döneminde inşa edilen yapılar da "Sevgili vatan"ın mütemmim cüzleri olarak, onlardan sonra da kalacak.
Yazının başında sözünü ettiğim Abdullah Cevdet'in (1869-1932) ruh haletini anlamak bir ölçüde kolaydır.
Hep aynı şarkı mı?
Abdullah Cevdet bir imparatorluğun çöküşünü, ümmetlerin milletlere dönüşmesini, Osmanlı'yı oluşturan ve erdem gibi görülen değerlerin birer kusur haline dönmesini gören kuşağın üyesidir. Ve sonunda "Büyük Çöküş"ün sorumluları listesine inançları, kültürü ve gelenekleri "Millet"i alıvermiştir.
Arap harfleri yerine Latin alfabesinin kabul edilmesini ilk önerenlerdendir,
Aradan uzun zaman geçti.
Oniki yıl sonra Cumhuriyet'in 100'üncü doğum gününü kutlayacağız.
Ve hâlâ vatanı seven ama konumuna göre milletinin kendisi gibi olmayan ve düşünmeyenlerini sevmeyen o kadar çok insan var ki.
Bizim "Pilar"ımız da "Vatan"ımız değil mi?