Vatikan Afrika'daki bir yamyam kabilesinin mensuplarını Katolik olmaya ikna etmek için bir misyoner göndermiş. Aradan geçen bir süre sonunda misyonerden gelen haberler kesilmiş.
Vatikan bu defa da misyoneri bulmakla görevli bir başka misyoneri göndermiş yamyam kabilesine.
İkinci misyoner kabilenin yaşadığı topraklara ulaşınca, kabilenin reisine gitmiş.
-Geçen yıl bir misyoner gelmişti kabilenize, şimdi nerede o, diye sormuş.
Yamyam kabilesinin reisi gülümsemiş,
-Çok nasihat vermeye başlayınca bıktık ve yedik onu, demiş.
Etkisiz medya ve muhalefet
Çoğulcu demokrasilerde muhalefet ve medya, ülke gerçeklerinden kopuk "Eleştiri"leri "Nasihat vermek" biçiminde sunmayı alışkanlık haline getirince kitleleri ve iktidarları bıktırabilir.
Bıktırmaktan öteye etkisizliğe mahkum olabilirler.
Türkiye'de belirli bir süredir böyle bir durum var.
Öncelikle kendilerini "Merkez medya" olarak gören eski kartel basınının organları, etkilerini yitirdiler.
Son 10-15 yılda bu medyada ne yazıldı ve ne söylenildiyse hepsi asılsız ve yanlış çıktı. Medya sermayesinin çıkarları ile dar sokaktaki siyasetin hesapları birbirine karıştı.
Bu medyanın yazarları ve yöneticileri bir dar çevrenin ideolojik saplantılarını ülke gerçeği gibi sunup, güvenilirliklerini yitirdiler.
Muhtar bile olamaz
"Muhtar bile olamaz" dedikleri kişi üç seçim kazanıp, partisini tek başına iktidara taşıdı. "Şeriat tehlikesi" tekerlemesi balon çıkınca "Sivil faşizm tehdidi"ne sarıldılar ve ülkedeki sivilleşme çabalarını "Özgürlükler elden gidiyor" içerikli sloganlarla sabote ettiler.
Muhalefetin etkisizleşmesi de buna paralel bir süreç içinde oluştu.
Hiç seçim kazanamayan kadrolar, birbirleri ile didiştikleri kurultaylardan muzaffer olarak çıkanların, merkez medya tarafından şişirilmesine bel bağladılar.
Yurt ve dünya gerçeklerine uyarlı çözümler üretmek yerine sadece "Hayır, böyle olmaz" demeyi, iktidara alternatif muhalefet olmaya yeterli sandılar.
Ergenekon bağımlılığı
Ergenekon'la özdeşleştiler, Silivri'ye endeksli biçimde TBMM'yi boykot etmeyi denediler.
Sonuç ortada... Ve bu iyi bir sonuç değil.
Çoğulcu demokraside "Alternatifsiz iktidar" olmaz.
Bir ülkede demokrasinin yerleşikliğinin kanıtı, serbest seçimlerle iktidarın "En az üç kez" el değiştirebilmesidir.
Ve şu andaki AK Parti iktidarını zorlayan ciddi tek rakip bölgesel etkinliğe sahip terörist örgüt "PKK" veya ona endeksli siyaset yapan BDP'dir veya KCK'dır.
Yani bu durumda Başbakan Erdoğan'a ve AK Parti'ye "İktidar alternatifi olacak güçte ve ulusal ölçütte sivil bir muhalefet yaratmak" görevi de düşüyor gibi bir durum var.
"Alternatifsiz iktidar" olmak sağlıklı bir durum değildir çünkü.