Bütün toplumsal ilişkilerde olduğu gibi siyasette de "Uzlaşma kültürü" yaşamın vazgeçilmez öğeleri arasındadır. Ancak bilmeliyiz ki uzlaşan taraflardan birinin uzlaşmaya olan ihtiyacı diğer uzlaşmacı taraftan daha fazladır.
Uzlaşmaya daha az ihtiyacı olan tarafın akıllı ve sağlıklı tutumu ile diğer tarafın uzlaşmaya olan aşırı ihtiyacı, bu uzlaşmayı mümkün kılar.
"Ya hep ya hiç" hesabının belirli bir vadede her şeyin kaybedilebileceği bir sona dayanacağını, aklı başında olan herkes bilir.
"CHP'nin yemin boykotundan vazgeçmesi" beklentisi de, bir uzlaşma ile sona ermek üzere.
Bu uzlaşmaya CHP yönetiminin AK Parti yönetiminden daha fazla ihtiyaç duyduğunu görmezden gelmek ise mümkün değil.
Yapay sorun üretimi
Yenilgi ile sona ermiş bir genel seçimin hemen ertesinde TBMM çalışmalarını Ergenekon Davası'na endeksli biçimde "Yapay sorun" yaratılarak boykot etmek gibi anlamsız bir siyaseti kim önerdi?
Bu öneri CHP yönetimi tarafından nasıl benimsendi, bunu anlamak da mümkün değil.
CHP boykotunun ciddi bir yan etkisi de, BDP'lilerin boykotunu ve bu boykotun gerekçesi olan "Gerçek sorun"u gölgelemesi olmadı mı?
Sonuçta AK Parti yönetimi, boykotun sona ermesi konusunda uzlaşma vaat ederek CHP yönetimini boykot batağından kurtarıyor.
CHP yönetimi de bu "Vadesiz senet" biçimindeki vaade sarılarak, boykotu sona erdirmek için uzlaşmayı kabul ediyor.
Muhalefetsiz Meclis olur mu?
Çünkü "Muhalefetsiz bir Meclis" demokrasinin en azından görüntüsünü zedeler.
Ancak bu arada CHP'liler boykot etse de TBMM'nin çalışabileceği, hükümetin kurulabileceği ve ülkede yönetimin aksamadan sürdürülebileceği açıkça görüldü ve anlaşıldı.
CHP yöneticileri biraz bilinçli davransalardı, TBMM'deki yokluklarının fiili bir sonuç yaratmadığının anlaşılmasına böyle fırsat yaratmazlardı.
Yani CHP'nin uzlaşmaya olan ihtiyacı gerçekten çok fazla.
Dileriz CHP'li milletvekilleri yemin edip TBMM çalışmalarına katıldıktan sonra, varlıkları ile "Yeni Anayasa"nın hazırlanması sürecinde AK Parti hükümetinin çabalarına katkıda bulunurlar.
Anti değil alternatif olmak
Siyasetin "Anti" değil "Alternatif" oluşturabilmeye dönük bir meslek olduğunu artık görürler.
Ve nihayet Türkiye gündeminin kronik kriz konusu olan "Kürt Sorunu"na ilişkin kalıcı çözümler de bütün ilgili tarafların aynı derecede ihtiyaç duydukları bir "Uzlaşma" ile bulunur.
"TBMM'de olmak ya da olmamak" içerikli trajik yol ayrımını yıpranarak yaşamış olmanın, CHP yöneticilerini bilinçlendirdiğini kabul etmek durumundayız şimdi.
Kısacası "Recep Bey" edebiyatının veya "Dişlerini sökerim" türü efelenmelerin siyaseten bir kıymet-i harbiye taşımadığı herhalde artık anlaşılmıştır.
CHP ve Fenerbahçe
Daha da ötesi Fenerbahçe taraftarlarının doğru-yanlış ayırımı yapmadan kendi kulüplerinin yöneticilerine verdiği desteğin, CHP'nin oydaşlarının parti yöneticilerine verdikleri destekten daha fazla olduğu bile görülmüştür...
Hani komutan Mehmetçiğe "Elektrik nedir" diye sorunca "Ne olduğu bilinmez, ettiğinden bellidir" cevabını almış ya...
CHP boykotu bunun tersi bir gerçeği açığa çıkardı.
CHP'nin ne olduğu biliniyor ama ettiğinin ne olduğu anlaşılmaz durumda.
Bu anlaşılmazlık şimdi AK Parti yönetiminin uzlaşması ile belki unutturulabilecektir...