Ortalama bir lise öğrencisi için "Tarih" ileride insana hiçbir katkı sağlamayacak bir ezberler dersidir...
Mesela Osmanlı'nın trajik dönüm noktalarını oluşturan yenilgilerinin kayda geçtiği Karlofça (1699) veya Pasarofça (1718) antlaşmalarının ne sebepleri ne de sonuçları, bugünün kuşakları için bir anlam taşır.
Geniş kitleler için bu yaklaşım doğru olabilir.
Buna karşı resim, müzik ve hatta mutfak gibi alanları seçenler, ilerideki yaşamlarında mutlaka tarihle yüz yüze gelirler.
"Şimdiki bilincim olsaydı lisedeki derslere daha farklı çalışırdım" diyenlere siz de rastlamışsınızdır.
Oğuz Haksever'le birlikte hazırladığımız "Makam Farkı" adlı radyo programı için çalışırken, 2'nci Viyana Kuşatması'nın Batı müziğine etkileri çarpıcı örneklerle karşıma çıktı.
Örneğin o çağda yaşamış Avusturyalı müzisyen Johann Joseph Fux Osmanlı ordusunun Viyana önlerinde bıraktığı mehter enstrümanlarını kullanarak "Turcaria" diye bir senfoni bestelemiş.
Prens Eugen kimdir?
Viyana kuşatmasındaki Türk komutan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın önce yenilgisine sonra da idamına sebep olan karşı tarafın iki ünlü komutanından biri Jan Sobieski ise diğeri de Prens Eugen'dir.
Yine o dönemin Batı müziğine göz atarken Osmanlı motiflerinin yer aldığı "Prens Eugen Marşı" karşıma çıktı.
Bu Prens Eugen'in hem Karlofça'nın hem de Pasarofça'nın sebebi olduğunu da yeniden kitap karıştırarak öğrendim.
Prens Eugen aslen İtalyanmış. 20 yaşındayken asker olarak Avusturya'nın hizmetine girmiş. Viyana kuşatmasında Polonya Kralı Jan Sobieski'nin Osmanlı ordusunu arkadan vurmasını bir ders gibi incelemiş.
Daha sonra 1697'deki Zenta Savaşı'nda, Osmanlı'yı yenen ordunun komutanıymış. Bu savaşta Sadrazam Elmas Mehmet Paşa şehit düşecek, ordunun başındaki Padişah 2'nci Mustafa kaçarken boynundaki saltanat mührünü düşürecektir. Bu bir anlamda Yeniçeri'nin artık bir kıymet-i harbiyesinin olmadığının anlaşıldığı savaştır da.
Belgrad da gidiyor
Zenta bozgunu ertesinde Karlofça Antlaşması gelir ve Osmanlı Macaristan'ı kaybeder.
Prens Eugen ikinci seferinde de Belgrad'ı Osmanlı'dan alır ve bu yenilgi ertesinde de 21 Temmuz 1718'de Pasarofça Antlaşması ile yukarı Sırbistan, Belgrad ve Banat yaylası Avusturya'ya, Dalmaçya, Bosna ve Arnavutluk kıyıları Venedik'e verilir.
Bütün bu yenilgilerin Osmanlı'da yaşayan toplumlara en somut yansıması ise "Lale Devri"nin başlamasıdır.
1718'de Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması'ndan 1730'daki "Patrona Halil İsyanı"na kadar geçen döneme Lale Devri denir. Bu dönemin Padişahı 3'üncü Ahmet, Sadrazamı da Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır.
Ayaklanma ve sonrası
Lale Devri, Osmanlı için "Barış ve Reformlar Devri" anlamına da gelir. Osmanlı Paris ve Londra'ya elçiler gönderir, İbrahim Müteferrika matbaayı kurar, Yalova'da kâğıt, İstanbul'da kumaş ve çini fabrikaları açılır. Mimarlıkta, resimde, minyatürde ve müzikte büyük gelişmeler sağlanır.
Ama sonunda Yeniçeriler mutsuz olur.
Patrona Halil isimli bir yeniçerinin önderliğinde başlayan ayaklanma sonunda Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve yakınları öldürülür, Padişah 3'üncü Ahmet tahttan indirilir ve yerine 1'inci Mahmut getirilir.
Bizim "Makam Farkı" programı için bu dönemi anlamaya çalıştıktan sonra Lale devri bestecilerimizin eserlerini dinlemeye başladım.
Itri'yi, Tabi Mustafa'yı, Zaharya'yı, Ebubekir Ağa'yı, Mustafa Çavuş'u dinledikten sonra "Prens Eugen Marşı"nı, Fux'un "Turcaria"sını yeniden çaldım.
En sonunda da Mozart'ın "Türk Marşı" (Rondo Alla Turca) diye bilinen 331 Kühel Sayılı piyano sonatını Gavrilov'un icrasından dinledim.
Osmanlı'nın yenilgileri geride kalmıştı. Ama bu besteler hâlâ yaşamaktaydılar.