Her insanın ikinci bir dünyası vardır. Hatta bazen bu ikinci dünya birinci dünyadan ya da o kişinin kamuya yansıyan görüntüsünden daha ağırlıklıdır.
Ama kitleler gerçeğe göre değil algılamalara göre insanlar hakkında yargılara varır.
Bu algılamalar öylesine yerleşik hale dönüşür ki, kamuoyuna mal olmuş kişi aktör olsa bile oynadığı rol bile verdiği görüntüye uymadığı için ona yakıştırılmaz.
Bunun en somut örneğini Fransız aktör Michel Piccoli'ye "Le Grand Bouffe" (Büyük Tıkınma) filmindeki Michel tiplemesinden ötürü kadınların gösterdiği tepkide görürüz.
1973 yapımı bu filmde bir grup arkadaş kiraladıkları fahişeleri de yanlarına alarak bir sayfiye evinde altlarına edene ve hatta ölene kadar tıkınıyorlar, grup seks yapıyorlardı.
Film iğrenç sahnelerle doluydu. Mesela oburluktan ölen arkadaşlarını buzdolabına tıkıp âlemlerine devam ediyorlardı.
Bu filmin galasında Michel Piccoli'yi protesto eden kadın seyirciler "Bunu bize yapmayacaktın" diye feryat etmekteydiler.
Kennedy ve Nedim
Çünkü Piccoli o güne kadar oynadığı rollerdeki özenli ve ciddi görüntüsü ile örnek bir kentsoylu olarak hayranlarının gönlüne taht kurmuştu.
Bu durum siyasetçiler için de aynı değil midir?
Yaşarken eşi Jacqueline ve iki küçük çocuğu ile örnek "Aile babası" görüntüsü veren maktul Başkan Kennedy'nin ikinci dünyasındaki evlilik dışı cinsel ilişkileri, ancak ölümünden sonra açığa çıkmamış mıydı?
Bu duruma bir başka somut örneği Beşir Ayvazoğlu'nun Zaman'daki "İki Farklı Nedim Portresi" yazısında buldum.
Lale Devri'nin şairi Nedim, edebiyata açık kamuoyunun gözünde "... bıçkın bir şair, dünyaya dört elle sarılmış, hayatı vur patlasın, çal oynasın yaşayan bir zevk-perest, meyhanelerden çıkmayan bir ayyaş, cinsel eğilimleri şüphe uyandıran bir çapkın" değil midir?
Hatırlayın şu dizelerini (ya da beyitlerini) Nedim'in...
Kız mısın oğlan mısın? "
Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kâfir
Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın
Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir
Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler N
esin sen doğru söyle can mısın canan mısın kâfir
Nedim-i zarı bir kâfir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kâfir"
Meğer dindarmış
Beşir Ayvazoğlu'nun Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü tarafından "Turkish Sources" serisinde yayımlanan Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları (The Archival Sources of Turkish Literary) adlı eserindeki Prof. Dr. İsmail E. Erünsal'ın çalışmasından aktardığı bilgiye göre, meğer Şair Nedim Ramazanlarda Sadrazam huzurunda tefsir dersleri veren, "Aynî Tarihi"ni tercüme eden ve şuara tezkirelerindeki kayıtlara göre "müderrisîn- i kirâm taifesine dâhil" bir âlimmiş.
Terekesindeki (Muhallefat) malvarlığı da bunu doğruluyormuş.
Kayıtlara göre Şair Nedim'in kitapları, mesleği gereği, çoğu fetva kitabı olmak üzere, dinî ilimlerle ilgiliymiş. Demek ki "Nedim, şiirlerinde kendi hayat tarzını yansıtmıyor, devrin müşterek lügatini kullanarak ortamın şiirini yazıyor"muş...