Seçim sürecine girildiği zaman siyasi parti sözcülerinin söylemlerinin hangi noktalara kadar varacaklarını kestirmek imkânsızdır.
Sade Türkiye'de değil çok partili demokrasinin egemen olduğu bütün ülkelerde, seçime giden partiler, freni devre dışı bırakılmış yokuş aşağı giden yol silindirlerine benzerler.
CHP ve MHP'nin stratejileri doğrultusunda bu referandum kampanyası bir seçim kampanyasına dönüşmüş durumda.
Sanki bir Anayasa değişikliği değil de AK Parti'nin icraatı oylanacakmış gibi bir hava yaratıldı.
Bu stratejiye AK Parti de uyum gösterdiği için, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm siyasi liderler, maksadı aşan ifadeler kullanıyorlar.
Mesela bir ana muhalefet lideri ülke sorunlarını görüşmek için Başbakan'la buluşması ertesinde "Sayın Başbakan'a görüşlerimizi ilettik" diye açıklama yaptıktan sonra miting meydanında "Recep Bey kalpazandır" ifadesini seslendirirse bu normal midir?
Genel seçim kampanyasına dönüştürülen referandum kampanyasında demek ki bu da normal bir davranış olarak görülüyor.
Bertaraf olmak
Açıkçası Başbakan Erdoğan'ın Habertürk'teki söyleşide TÜSİAD için kullandığı "Bitaraf olan bertaraf olur" ifadesi de bu çevrede değerlendirilmesi gereken bir söylemdir.
"Ben olsaydım asla böyle bir şey söylemezdim" demek kolaycılığına kaçmıyorum.
Çünkü ben bir nevi siyasi kader oylamasına giden bir iktidar partisi lideri değilim.
Bu günleri 12 Eylül'deki oylamaya kadar sürecek bir "Geçiş dönemi" olarak görmemiz gerekiyor.
Başbakan da bu geçiş döneminde siyasi rakiplerini alt etmeye çalışan bir politikacıdır. "Başbakan" olarak söylememesi gereken sözleri söylemesi de galiba normaldir.
Çünkü o da TÜSİAD olarak bilinen sivil toplum örgütünün yapısının "Değişim" karşısında geçirdiği sarsıntıların farkındadır.
Değişim rüzgârları
Yakın zamanlara kadar İstanbul sermayesini temsil eden 3-4 büyük patron ile İstanbul medyasını temsil eden 2-3 kartel patronu "Derin Ankara" ile uzlaştıkları zaman Türkiye'nin siyasi iklimi değişirdi.
Bugün ise çok seslilik sade medya için değil sermaye için de söz konusu.
Özal'ın "Organize Sanayi Bölgeleri" projesi Anadolu'nun zanaatkârını sanayici, esnafını tüccar yaptı. "Anadolu sermayesi" diye bir olgu artık gerçekten var.
"Derin Ankara"nın yaşadığı "Değişim" i ise Mısır'daki sağır sultan bile duydu.
TÜSİAD'dan beklenen bu çok sesliliği, sivilleşmeyi, demokratikleşmeyi desteklemesidir.
Dünya ile rekabete girmiş bir Türk ekonomisi günün gerçeğiyken, içeride kartellerin, monopollerin sözcüsü olmak, her alanda kökten devletçiliğin özlemcilerine destek verir bir görüntü sergilemek çağdaş sermayenin temsilciliğini yapan bir kuruluş için tutarsızlık anlamına gelir.
Onlar da biliyor
Bu partiler-üstü olması gereken bir tutumdur.
Bu gerçekleri TÜSİAD'ın üyeleri de, şimdiki yönetimi de bilmekte.
Referandumda kullanacakları oyların rengini de bu üyeler herhalde TÜSİAD yönetimine sormayacaklar.
Yani içinde bulunduğumuz süreç bir genel seçim kampanyasına dönüşmüş olmasaydı, başbakan Erdoğan da herhalde "Bitaraf olan bertaraf olur" benzeri maksadını aşan sözler söylemezdi.
Çünkü o da "görüş veya tutum açıklamak zorunluluğu" ile demokrasi ve özgürlükler arasında en ufak bir uyum olmadığını bilenlerdendir.