Dış politikada ve hatta savaşta zafer kazanmak, demokratik rejimlerde liderlere seçim zaferi de getirir mi?
Bu soruya cevap arayanlar, 2'nci Dünya Savaşı'ndaki yönetimi ile ülkesine zafer kazandırdıktan hemen sonra seçimlerde İşçi Partisi'nin silik lideri Atlee karşısında yenilen İngiltere'nin Muhafazakâr Başbakanı Churchill'in serüvenini hatırlarlar.
Savaş döneminde Churchill'e her dakika beraber olan eski gelini Pamela Harriman'la sohbet ederken sormuştum:
- Churchill'in moralini en fazla bozan olay Kuzey Afrika'da Rommel'in 1941'de İngiliz ordusunu ilk dönemde yenmesi miydi, yoksa 1942'de Singapur'u Japonların alması mıydı?
ABD'nin Paris Büyükelçisi'yken vefat eden Pamela Harriman bu soruma şu cevabı vermişti:
- Churchill'in moralini en fazla bozan olay, Nazilere karşı savaşı zaferle bitirip Potsdam'daki barış görüşmelerine katılırken, 1945 Temmuzundaki genel seçimlerde İşçi Partisi karşısında yenilmesi olmuştu.
İç politika ile dış politika arasındaki karşılıklı etkilenim, garip gelişmeler gösterir.
Düşünün ki İsmet İnönü'nün Kurtuluş Savaşı'nın muzaffer komutanlarından biri olması da, Türkiye'yi 2'nci Dünya Savaşı dışında tutması da, çok partili demokrasiye geçildikten sonra onun seçim kazanmasına yetmemiştir.
Yetmezmiş gibi muhalifleri İnönü'yü "Bizi Dünya Savaşı'na sokmayıp, erkekliğimizi öldürdü" diye de eleştirmediler mi?
Menderes ve Zorlu
Veya Adnan Menderes'le Fatin Rüştü Zorlu'yu hatırlayın.
Bu ikilinin çabaları sayesinde Lozan'da kesin olarak İngiltere'ye terk ettiğimiz Kıbrıs üzerinde Türkiye'nin garantörlüğü ve dolayısıyla müdahale hakkı uluslararası hukuka girdi.
Ama askerler bile bu başarıyı önemsemediler... Türkiye'nin Kıbrıs'ta hak sahibi olmasını gerçekleştiren bu iki devlet adamı devrildiler ve idam edildiler.
Daha sonra 1974 müdahalesini gerçekleştiren koalisyon iktidarının iki lideri Ecevit ve Erbakan da, 1980 askeri müdahalesi ertesinde yasaklanmamışlar mıydı?
Dış politikadaki zaferler de yenilgiler de ancak totaliter ve otoriter rejimlerin siyasetçileri için iç politikada istenen şekilde kullanılır.
1967'deki "6 Gün Savaşı"nda feci bir yenilgiye uğrayan Mısır'ın diktatörü Nasır, bu olay ertesinde içeride eskisinden daha fazla güçlenmişti.
Irak'ın Saddam'ı da 1991'deki "Körfez Savaşı" ertesinde ülkesinin yenilip bölünmesine karşın, içeride eskisinden daha güçlü hale gelmemiş miydi?
Baba Bush'un yenilgisi
Buna karşı "Vietnam Sendromunu" aştırıp Amerika'ya yeniden moral kazandıran Başkan (Baba) Bush, Körfez Savaşı ertesinde girdiği ilk seçimde (1992) Clinton karşısında yenilmedi mi?
Bütün bunlara karşı içerideki başarılar veya "Hizmet"ler ya da "İcraat" da seçim kazanmaya yetmiyor.
İstanbul'un gördüğü en icraatçı belediye başkanlarından biri olan Bedrettin Dalan, Nurettin Sözen karşısında seçimde yenilmedi mi?
Atatürk'ten sonra en büyük reformları gerçekleştiren Turgut Özal'ın ANAP'ı da 1991 seçimlerinde yenilmedi mi?
Hizmetler ve onları gerçekleştirenler hep hatırlanır ama bu onlara sürekli seçim zaferi getirmez.
Acaba Atatürk kendi kurdurduğu Serbest Fırka'yı aynı yıl (1930) neden kapattırdı?
Tabii bir de "Başarı"nın ve "Zafer"in de siyaset açısından tanımlarının yapılması meselesi var.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerde birinin zafer olarak gördüğü durumun diğerleri tarafından yenilgi olarak nitelenmesi, doğal karşılanır.
Bu da ülkeleri hesapsız maceralardan korur.
Bu nedenle "İstikrar" ancak demokrasilerde kalıcı olur.