Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor.
Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir?
Bundan önceki anayasa referandumlarında, yani 1961'de ve 1982'de o anayasaları halk madde madde mi onayladı yani?
Bir açıdan genel seçimler de böyle çok maddeli gündemin veya çoklu kadroların oylanması değil midir?
"Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz.
Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir.
1982'deki referandumla sadece Anayasa oylanmamıştı.
Hem Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı olması için, hem aralarında Süleyman Demirel'in de bulunduğu eski siyasetçilerin yasaklanması için oy kullanmıştı halk.
Sonucu biliyoruz.
Buna göre, 1982 Anayasası ve ek maddeler 1.626.431 "ret" (yüzde 8.63) oyuna karşılık, 17.215.559 "kabul" (yüzde 91.37) oyuyla halk tarafından onaylandı.
Bu referandum sonrasında Demirel'i Güniz Sokak'taki evinde ziyaret etmiştim.
İslamköy'de durum
Bana memleketi İslamköy'den gelen bir mektubu göstermişti.
Galiba Belediye Başkanı'nın mektubuydu.
Hatırladığım kadarıyla şunlar yazılıydı mektupta:
- Sayın Başbakanım... Komünistlerin bütün karşı propagandalarına rağmen yüzde 90'ın üzerindeki bir oy oranı ile İslamköy olarak Anayasa'yı kabul ettik. Arz ederim.
Demirel bu bu mektubu okuduktan sonra hiç yitirmediği mizah anlayışı ile yorumunu seslendirmiş ve "Bu adam ya beni anlamamış ya da benimle alay ediyor" demişti.
Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü.
Bir partinin programını falan kimse incelemez.
Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir.
Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir.
Hep Turan Güneş'in 1950'li yıllardaki seçim izlenimlerini hatırlarım.
Duyulan ve işitilen
Kocaeli'nde sabah CHP'nin, öğleden sonra da Demokrat Parti'nin seçim mitingi vardır.
CHP'nin adayları, mesela Nihat Erim, partilerine vurulan "Din düşmanı" damgasını silmek için Allah'la başlayan cümleler kurarlar, aile geçmişlerindeki din adamlarını anlatırlar, ayetleri tefsir ederler.
Hemen sonra yapılan Demokrat Parti mitinginde ise adaylar sadece ekonomiden, yatırımlardan söz ederler.
Turan Güneş iki Kocaeli köylüsünün arkalarında durarak iki mitingi de izler.
Mitingler bittikten sonra köylüler aralarında konuşurken "Bu Demokrat Partililer nasıl Müslüman adamlar. Hep dinden, Allah'tan söz ettiler. Bir de şu CHP'lilere bak. Ağızlarına Allah'ın adını almıyorlar" diye gözlemlerini seslendirirler.
Turan Güneş "Seçmenler duyduklarını değil duymak istediklerini işitirler seçim döneminde" diye noktalamıştı anlattıklarını.
Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler.
Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı.
Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere.
Neticede o da seçilmişti.
CHP adayı olsaydı seçilmezdi.