Sovyetler Birliği'nin Stalin sonrası döneminde kimlerin iktidar sahibi olduklarını Kızıl Meydan'daki törenlerde "Duvar"ın (Kremlin) üzerindeki sıralanmalardan anlardık.
Beria'nın yok oluşunu, Kruşçef'in ön plana geçişini, Brejnev'in herkesi geriye itmesini falan hep Kremlin'deki sıralamaya bakarak izledik.
Stalin yaşarken ise, Kremlin üzerindeki sıralamanın pek önemi yoktu.
Stalin tüm Politbüro'dan ve Merkez Komitesi'nin tamamından daha güçlüydü.
Ancak yine de değişiklikler yapılırdı Komünist Parti yönetiminde.
Bu değişiklikler ise Sovyet Ansiklopedisi'nde her yıl yapılan eklemelerle ve çıkartmalarla anlaşılırdı.
Troçki'nin hain ilan edilmesi ile başlayan süreçte Zinoviev'in, Kamenev'in, Buharin'in, Tukaçevsky'nin, Orçonikidze'nin Sovyet Devrim Tarihi'nden buharlaşmalarını da bu şekilde izledik.
Bütün bu değişiklikler sonunda "İdeolojik Tarih" sık sık yeniden yazılırdı.
20'nci parti kongresi
Bu tür yeniden tarih yazımına en çarpıcı ve en somut örnek de, 1956 Şubat'ında, Sovyet Komünist Partisi'nin 20'nci Kongresi'nde Genel Sekreter Nikita Kruşçef'in yaptığı, Stalin'in putlaştırılmasını teşrih eden ve kınayan konuşması olabilir.
Kruşçef bu konuşmada Stalin iktidarını "Büyük Terör Dönemi" olarak nitelemiş, Stalin'in tanrılaştırıldığını ileri sürmüş ve Stalin'in Lenin ilkelerine ihanet ettiğini söylemişti.
İçinde bulunduğumuz dönemde bizim yakın tarihimiz de bir nevi "Yeniden" yazılırken, bize öğretilen "Resmi tarih" ile gerçekler arasındaki uyumsuzlukları hissediyoruz.
Artık bilmemiz gerekiyor ki "Rejim" denilen karmaşık yapının öğeleri arasında "İdeolojik" veya "Partizan" bir tarih yazımı da vardı...
Bu gerçeği ilk kez çarpıcı biçimde CHP adına konuşan Onur Öymen'in "Dersim Faciası" nı gündeme getirme biçiminde gördük.
Öymen yüzünden veya onun sayesinde de "Dersim"in gerçek yüzü enine boyuna ortalığa saçıldı.
Malta sürgünleri
Derken bu kez CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, darbecilik suçlamaları ile gözaltına alınan generalleri "Malta Sürgünleri" ne benzetmek yanılgısına düştü.
Arkadaşımız Engin Ardıç bu yanılgıyı Baykal'ın "altmış yıl önce Antalya Lisesi'nde kendisine öğretildiği, yani beyninin yıkandığı şekliyle" bilmesine bağladı.
Çünkü Malta sürgünleri, İngiliz işgal kuvvetleri tarafından Malta'ya sırf vatansever oldukları için sürülmemişlerdi. "Savaş suçlusu zanlısı" olarak derdest edilmişlerdi... İçlerinde "Ermeni kırımından" sorumlu tutulanlar da vardı.
Ardıç daha önce de bir diğer CHP sözcüsünün (Kemal Kılıçdaroğlu) Alman ajanı Parvus'u "Kültür hazinemiz" arasında saymasına da takılmıştı.
Derken Taraf gazetesinin çalışkan tarih yazarı Ayşe Hür "Malta Sürgünleri" nin durumlarını isim isim inceleyip değerlendirdi.
Ayşe Hür şöyle diyordu yazısında:
- Malta Sürgünlerinin büyük bir kısmı Cumhuriyet döneminde önemli devlet görevlerine getirildiler. Bu yazıyı yazarken yararlandığım Malta Belgeleri, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Türk Savaş Suçluları Dosyası (Belge 2007) adlı kitabın önsözünü yazan Sait Çetinoğlu, yıllardır bu kişilerin izini sürüyor. Çoğu 1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu ile izlerini kaybettirdiği için Çetinoğlu ancak bazı Tehcir suçlusunun Cumhuriyet dönemindeki görevlerini tesbit edebildi.
Mete Tunçay söyleşisi
Son olarak da yine Taraf'ta Neşe Düzel'in Mete Tunçay'la yaptığı söyleşide, Cumhuriyet tarihi ezberlerinin gerçek yanlarını yine hatırladık.
Mesela şöyle şeyleri vurguluyordu Mete Tunçay:
- Takrir-i Sükûn Cumhuriyet'in kimliğini belirledi. Takrir-i Sükûn'dan üç gün önce daha özgürlükçü olan Cumhuriyet, üç gün sonra 'diktatoryal cumhuriyet' oldu.
- Biri eski bakan, iki İttihatçı on beş yıla mahkûm oldular. Halkın içine mahkûm olarak çıkamayız deyip karara itiraz ettiler. Tekrar yargılandılar ve asıldılar.
- Atatürk'e soruluyor "Doğu'ya okul mu, yol mu?", "Yol yapın, ordu girebilsin" diyor. Zaten Kürtler Meclis'e gelmesin diye CHP 20 yıl Güneydoğu'da örgütlenmedi.
Tarihi değişik kaynaklardan okuyup öğrenmeye çalışanlar için bütün bu gelişmeler doğaldır ve olumludur.
Ama "Cumhuriyet Muhafızları" ve "Rejim bağımlıları" açısından, bir dönemde Arnavutların Enver Hocası'nın Kruşçef'i suçlamasındaki gibi, bugün de Türkiye'de rejim düşmanları tarafından "Revizyonist sapmalar" başlatılmış olabilir.