Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatma kararı doğal olarak, dış dünyayı şaşırttı. Kürt sorununa barışçı ve demokratik bir çözüm bulmak için açılım yapılırken Kürt seçmenlerin çoğunlukla oy verdikleri bir siyasi partinin kapatılması, elbet de bizi yakından tanımayanları şaşırtacaktır.
Hani iki kişi üçüncü bir kişi hakkında konuşuyorlarmış.
Birinci kişi "O sözünü ettiğim adam delidir" demiş.
İkinci kişi "Kimden söz ediyorsun" diye sormuş.
Birinci kişi sözünü ettiği adamı tanımlamaya çalışmış:
-Hani uzun boylu, kısa, çok şişman ve zayıf, sarışın ve esmer bir tanıdığımız var ya...
İkinci kişi şaşkın, itiraz etmiş bu tanımlamalara,
-Hem uzun hem kısa, hem şişman hem zayıf, hem sarışın hem esmer diyorsun... Böyle bir adam nasıl olabilir ki?
Birinci kişi gülmüş,
-O adamın deli olduğunu söyledim ya, diye cevap vermiş.
Galiba Refik Erduran'ın bir romanındaydı bu sahne...
İki kişi kavgaya tutuşurlar.
Biri yakınlarındaki masanın üzerinde duran Dale Carnegie'nin "Dost Edinme Sanatı" adlı ve ciltli kitabını alıp, kavga ettiği kişinin başına vurmaya başlar.
Kış türlüsü gibi
Neyse...
Aynı anda hem demokrat, hem otoriter, hem çok sesli hem tek sesli, hem sivil hem militer, hem demokrat hem otokrat olmayı başardık ya, bu da bir şeydir.
Bu arada Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın kapatma kararını açıklarken söylediklerinin, bende nostaljik çağrışımlar yaptığını da eklemeliyim.
Sayın Kılıç şöyle konuşmuştu:
- Demokrasi ve insan hakları alanında tam bir süreç başlamışken böyle bir sürecin sabote edildiği, verilecek kapatma kararının siyasi bir darbe olarak nitelendiği ve zamanlamasının da çok düşündürücü olduğu ifade edildi.
- Bu eleştirileri çok haksız ve acımasız olarak değerlendiriyoruz. Partiye ilişkin gündemi tespit ederken dışarıda sürmekte olan demokratikleşme süreciyle ilgili herhangi bir öngörümüz veya tasarrufumuz asla olmamıştır.
- Hukukun yükünü mahkemeler çeker. Siyasetin yükünü de siyasilerin çekmesi lazım. Kimse mahkemelerden siyasi bir görev şeklinde yardım beklememelidir.
Bu değerlendirmeleri dinlerken, aklıma eskilerin Büyükada'ya yazlığa gidenler için yaptıkları değerlendirme geldi.
Hatırlayanlar bilecektir.
Erkekler ve eşekler
Büyükada'ya yazlığa giden ailelerin erkekleri sabah vapuruyla işlerine gitmek için şehre inerler, kadınlar ve çocuklar da tatil yaparlar, denize girerler, eğlenirlerdi.
Büyükada'da motorlu taşıt aracı yasak olduğu için de, adalılar genellikle kiralık eşeklere binerek gidecekleri yere ulaşırlardı.
Bu durumu değerlendiren eskiler de "Büyükada'nın yükünü eşekler ve erkekler taşır" derlerdi.
Sayın Kılıç'ın "Hukukun yükünü mahkemeler çeker. Siyasetin yükünü de siyasilerin çekmesi lazım" şeklindeki değerlendirmesi bana eski Büyükadalıların söylemlerini hatırlattı.
Bu arada Kürt tabanlı partilerin kapatılmalarını ve kapanmalarını hatırlatan ve buna ilişkin listeleri içeren haberleri okurken de ister istemez gülümsedim.
Buna göre HEP, DEP ve HADEP, Anayasa Mahkemesi tarafından "terör örgütü ile organik bağları olduğu gerekçesiyle" kapatıldı. ÖZEP, ÖZDEP ve DEHAP ise kapatma davaları sonuçlanmadan kendini feshetti.
"Kürt tabanlı" partilerin kapatılmaları içerikli listeleri hazırlayan haberciler, bunun yanına "Türk tabanlı" kapatılan partilerin listesini de ekleselerdi, "Türkiye mozaiği" nin siyasi serüvenini görmüş olurduk.
Bu açıdan bakarken Kürt ve Türk ayırımı yapmanın ne kadar anlamsız olduğunun da farkına varırdık.