Okurları tarafından "Aşk Doktoru" olarak bilinen Posta yazarı arkadaşım Mehmet Coşkundeniz "O yazıyı ben yazdım, Nâzım Hikmet yazmadı" diye feryat ediyordu dün köşesinde.
Şöyle başlamıştı yazısına:
- Bir yazım var, taaa 2003'te yazdığım. 'Hayatı ıskalama lüksün yok senin' başlığını taşıyor bu yazım.
Posta Gazetesi'nde yayınlandığı gibi, kitaplarıma da aldım bu yazıyı. Ancak ne yazık ki bu yazı internette altında 'Nâzım Hikmet' imzasıyla dolaşıyor. Hangi aklıevvel bunu yapmışsa bir türlü temizleyemiyorum. Google'a 'Hayatı ıskalama lüksün yok senin Nâzım Hikmet' ibaresini yazınca tam 30 bin sayfa açılıyor.
Mehmet Coşkundeniz "Yaptığınız Nâzım Hikmet'e saygısızlıktır" diyerek mail gruplarını uyarıyor ve şöyle diyordu:
- Eğer bir tane Nâzım Hikmet şiiri okumuş olsaydınız bu üslubun ona ait olmadığını anlardınız. Ben bu yazıda Ahmet Kaya'nın 'Acılara Tutunmak' şarkısından alıntı yaptım, onu da mı görmediniz? Sevgili okurlar, bu yazıyı bir kez daha yayınlamak istiyorum. Ve lütfen, eğer mail grubunuz varsa yazıyı benim imzamla tekrar birbirinize gönderiniz.
Nâzım Hikmet'le buluşabilmek "Şimdilik" imkânsız olduğu için Mehmet Coşkundeniz'le bir araya geldiğimizde onu teselli edeceğim.
Kim kimi yazdı acaba?
Diyeceğim ki...
- Olur böyle şeyler... Kaç yüzyıldır, Shakespeare'e ait eserlerin çoğunun da ya Bacon, ya Edward de Vere, ya Marlowe, ya da Roger Manners tarafından yazıldıkları üzerinde spekülasyon yapılmıyor mu sanki?
Google'a "Shakespeare'i kim yazdı" (Who Wrote Shakespeare) diye sorduğunda tam 13 milyon 100 bin parça cevap çıkıyor.
Mesela bizde de birileri kendilerince bir vecize üretip bunu "Atatürk söylemişti" diye piyasaya sürmezler mi?
Türkiye'de sağ-sol kavgasının zirve yaptığı 60'lar ve 70'lerde, Atatürk'ün "Komünizm nerede görülse başı ezilmelidir" dediği, bunu da el yazısıyla kâğıda döktüğü iddia edilmişti.
Sonra bunun hattatının da, üreticisinin de o dönemde sağa daha yakın duran iş bilir bir kişi olduğu anlaşılmıştı.
Bunun gibi "İstikbal göklerdedir" özdeyişinin, hayatında hiç uçağa binmemiş Atatürk tarafından söylenmiş olamayacağı, bu özdeyişin ilk balonu uçuran Mongolfier veya ilk uçağı havalandıran Wright Kardeşler'e ait olmasının daha uygun kaçacağı yazılıp söylenmemiş miydi?
Atatürk'ün neden hiç uçağa binmediğini Sadi Borak 1965'te Hayat Tarih dergisinde (Sayı 4-Mayıs) yazmıştı.
Cumhuriyet'in 11'inci yıldönümünde Ankara Orduevi'nde Atatürk gençliğinde yaşadığı olayı çevresini saran havacı subaylara kendisi anlatmış.
Geçmişten bir yaprak
Buna göre 1910'da Ali Rıza Paşa ile birlikte, aralarında Atatürk'ün de bulunduğu bir grup subay, Fransa'ya Picardie manevralarına gitmişler... Manevraya katılan ilk kuşak uçaklarla, davetliler uçuruluyormuş. Atatürk de bir kuyruğa girmiş. Ancak Ali Rıza Paşa gelip bileğinden tutmuş ve "Bilmediğin aş ya karın ağrıtır, ya baş" diyerek Atatürk'ü kuyruktan çıkartmış. Atatürk'ten sonra uçağa binen yabancı subay da pilot da, havalandıktan hemen sonra düşen uçakta ölmüşler. Atatürk de o tarihten sonra bir daha uçağa binmemiş...
Bütün bunları hatırlayınca sevgili Mehmet Coşkundeniz'in Nâzım Hikmet adına kendisini fazla üzmesine gerek olmadığını söylememiz mümkündür.
Önemli olan kim yazarsa yazsın veya söylerse söylesin, o düşüncelerin gerçekten değerli olmaları değil midir.
Önemli olan güzel yazıdır
Nitekim yaygın olarak paylaşılan görüş "Shakespeare'i kim yazmış olursa olsun, çok güzel yazmış olduğudur" çizgisinde bulunuyor.
Mehmet Coşkundeniz'in Nâzım Hikmet'e izafe edilen yazısında da güzel ve anlamlı düşünceler var neticede.
İşte bu yazının bir bölümü:
- ...Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.