Bir iktidarın icraat programını veya muhalefet partilerinin siyasal söylemlerini beğenmeyebilirsiniz.
Sonuçta eğer aktif siyaset içinde değilseniz yapacağınız şey, sizi tatmin eden, sizin görüşlerinizi yansıtan partiye oy vermektir.
"Katılımcı demokrasi"ye yürekten inanıyorsanız, görüşlerinizi yansıtacak etkinliklere, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına, siyasi toplantılara, gösterilere, protesto veya destek toplantılarına katılırsınız.
Gazetelere mektuplar yazar, gerekirse bildiriler yayınlarsınız.
Bütün bunlar çoğulcu demokrasinin sağlıklı yansımalarıdır.
Sağlıksız olan, bu davranışların veya etkinliklerin "Nefret" e, "Önyargı"ya, "Saplantı" ya ve her çeşit "Bağnazlık" a (veya yobazlık) endekslenmiş olmalarıdır.
Örneğin bir siyasi lideri beğenmeyebilir, onu ülke yönetiminde görmek istemeyebilirsiniz.
Ama bu size "Ben ondan nefret ediyorum" demek hakkını vermez.
Çünkü nefret öğesinin giderek akıl, mantık ve bilinç dışı davranışlara yol açacağı kesindir.
Örnek verelim.
1912'deki Balkan Savaşı'nın ilk döneminde Osmanlı orduları feci bir yenilgiye uğramıştı.
Selanik Yunanistan'ın, Edirne ise Bulgaristan'ın eline geçmişti.
Babıali Baskını ertesinde yönetime darbe ile el koyan İttihat Terakki'nin liderlerinden Enver Bey, Edirne'yi Bulgar işgalinden kurtarmak için bir askeri harekât başlatmıştı.
O dönemden bugüne aktarılan siyasi sloganlardan biri "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" şeklindeydi.
Hep birlikte batalım mı?
Bu çizgiyi güncele aktarırsak, bir savaş içinde olmadığımız için mesela "Bu ekonomik krizden mevcut iktidar döneminde çıkacağımıza, iyice dibe vursak daha iyi olur" diye yaklaşabiliriz siyasete.
Veya beğenmediğimiz siyasi iktidar sürekli seçim kazanıyorsa "Bir askeri darbe olsa da bunlardan kurtulsak" da denilebilir sağlıksız davranışlara örnek olarak.
Bereket ki bu tür tutumlar toplumun çok büyük kesiminde kabul görmez.
"Sessiz çoğunluk" aynı zamanda yüzer-gezer oyların da sahibidir.
Bir partiyi iktidar da yapar, seçim barajının altına da düşürür sessiz çoğunluk.
"Nefretler" değil "Beklentiler" yönlendirir genel oyları...
Bir iktidar ülkede istikrarı sağlayamıyorsa, istihdam ve refah yaratamıyorsa, kokuşmuşluğa prim veriyorsa, insanların inançlarına veya özel yaşamlarına saygı göstermiyorsa ilk seçimde iktidardan uzaklaştırılır.
Ama o iktidara belirli kesimler veya oligarşiler tarafından haksız engellemeler yapılıyorsa... Gizli eller komplolar kuruyor, belirli çıkar grupları siyasete iğvayı sokuyorlarsa...
İktidarın hataları bile unutulur ve seçmen iktidar partisine desteğini sürdürür.
Bu geçmişte de böyle oldu, bundan sonra da böyle olacaktır.
Çok sesli ve tek iktidarlı
Çoğulcu demokrasinin şekillendirdiği toplumsal bilinci herkesin çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Örneğin "Çoğulculuk" çok seslilik anlamına gelse de asla "Çok başlılık" demek değildir.
Ülkeyi yönetenler seçimle belirlenir.
Onları eleştirmek, beğenmemek ve bir başka yönetimin gelmesini istemek hakkı, ikincil yönetimler kurmak hakkı vermez.
Silah, para veya medya gücü ile iktidara alternatif olunacağını zannetmek, bu yanılgıya düşenleri zor durumlara sürükler.
Bu nedenle gelişmiş demokrasilerde militarizme oynamak da, kartel ve tröst oluşturmak da, nefret üzerinden siyaset yapmak da, kendisi gibi olmayanları sindirmeye çalışmak da, kendisini kanun karşısında ayrıcalıklı konumda görmek de kabul edilemez.
Bu çarpıklıklar bir noktada mutlaka "Hukuk" ile karşı karşıya kalırlar.
Gelişmiş demokrasilerde hukuk devletin bile üzerindedir.