Milliyetçiliğin ırkçılığa dönüştüğü, demokrasinin despotizme yerini bıraktığı, hoşgörünün yerine kin ve nefret duygularının geçtiği toplumlar, genellikle büyük yenilgilerin yükünü taşırlar.
Totaliter ve otoriter rejimler böyle dönemlerde hayat bulurlar.
Demokratikleşme, sivilleşme ve gelişmiş dünya ile her alanda aynı titreşim katsayısına sahip olmanın aşamalarını rahatça yaşamamızın temelinde de, Türkiye Cumhuriyeti'nin "Yenilmişlik Sendromu" nu 1923'te geride bırakmış olması vardır.
Demokrasiden, çok seslilikten, hukukun üstünlüğünden, sivilleşmeden mutsuzluk duyan militaristlerin ve darbecilerin iç ve dış barışı pekiştirme çalışmalarını "Yeni Sevr" diye sabote etmelerini anlamak kolaydır.
Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi, NATO'nun üyesi, Gümrük Birliği Antlaşması'nın tarafı, AB'nin üye adayı Türkiye Cumhuriyeti'ni Batı emperyalizminin güdümündeki bir 3'üncü Dünya ülkesi gibi sunmaya çalışmak saçma olsa da, anlaşılabilir bir tutumdur.
Demokrasi ve gerçekler
Neticede demokrasi gerçeklerin rejimidir.
Saçma sapan komplo teorileri üzerinde yapılan siyaset, demokrasiye değil kakokrasiye yakışır.
Olumlu olumsuz her gelişmenin altında Amerikan parmağı aramak da aslında zihni tembelliklerin, gerçeklerden kaçış noktası değil midir?
Pislikleri halının altına süpürmek ve bunlar açığa çıkınca da "Amerika halıyı neden kaldırdı" diye feryat etmek, hangi akla hizmet eder ki?
Türkiye'de bugün demokrasinin yerleşik hale gelmesi, AB üyesi olmak, Güneydoğu'yu bölücü terörden temizlemek ve farklılıklarımızı zenginlik haline getirmek hedefine dönük arayışlarda, ne yazık ki kitle partilerinden sadece AK Parti'ye bel bağlamak durumundayız.
Bugün liberal demokrasinin içeriği ile ilgili sorunlarda, Tayyip Erdoğan dışındaki herhangi bir siyasi liderin sesinin duyulmaması, Türk demokrasisinin en büyük zaaflarından biridir.
Hangi rejim
Her fırsatta "Egemenlik ulusundur" diye slogan atan "Cumhuriyet Muhafızları"nın halkı aşağılamaları, seçmeni cahil bulmaları ve darbe heveslileri ile aynı çizgideki söylemleri seslendirmeleri, onların zihinlerindeki "Rejim" in gerçek içeriği üzerindeki kuşkuları artırmaktadır...
Güneydoğu'daki bitmeyen olağanüstü hali sona erdirmeyi amaçlayan, dağları ve yasa dışılığı bazıları için yaşam alanı kılan koşullar ne ise bunları teşhis edip, çözüm üretmek için çaba harcamaya bile tepki koyan bir siyaset anlayışının, demokrasi düşmanlarından ve savaş tüccarlarından başka kime katkısı olacaktır ki?
Bugün toplum gerginliklerin sona ermesini, barışın tüm iç ve dış ilişkilere egemen olmasını, kan dökülmemesini, askerlik süresinin de, asker sayısının da azaltılmasını bekliyor.
Tüm siyasi kesimlerin akıl çağına girmelerini dilemekten başka bir şey yapamıyoruz