Yazı yazmak pek kolay bir iş değil aslında.
Hele bu yazı bir şekilde kamuoyuna da açıklanıyorsa iş daha da zorlaşıyor.
Önüne gelen herkesin bir şeyler yazma merakına kapılmasının ne tür tatsız durumlara yol açtığını hepimiz gördük.
Hazırlayanların beyinlerini akıttıkları ve sivil siyaseti karıştırmak için ürettikleri dâhiyane projelerin yazıya döküldüğü "Belge" ye Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ "Bir kâğıt parçası" dedi geçti.
Ama neticede "Belge"leri, "Andıç"ları, "Lahika"ları yazanlar profesyonel cuntacılar olsalar da, amatör yazarlardır.
Bir de bizim mesleğimizin profesyonel yazarlarının bazen açmaz durumlara düşme tehlikesi hep vardır.
Dün Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Özkök geçmişten bugüne izlediği politikaları kendi kendine değerlendirdiği yazısını şöyle bitirmişti:
- Yanlışları ve doğruları ile bunların hepsi de benim. Hepsinin sorumluluğunu taşıyorum. Son sözüm, hayatını beni taşlayarak geçirenlere. Beni taşlamak istiyorsanız, ilk taşı en suçsuzunuz atsın.
Bu ilgi çekici savunmada kullanılan "Beni taşlamak istiyorsanız, ilk taşı en suçsuzunuz atsın" söylemi Hz. İsa'ya ait bir olaydan kaynaklanıyor.
Maria Magdalena
Olay ana çizgileri ile şöyle:
Hz İsa'nın döneminde bir kadın O'nu görmeye gidiyor.
Kadının adı Maria Magdalena'dır. Kendisi hayat kadınıdır...
Hz İsa'ya yaklaştığında herkes eline taş alıp onu taşlamak istiyor.
Hz İsa ise yerden bir taş alıyor, halka uzatıyor ve "Önce en günahsız olanınız taşlasın" diyor.
Kimse taşlayamıyor.
Hürriyet'in Genel yayın Yönetmeni "Beni taşlamak istiyorsanız, ilk taşı en suçsuzunuz atsın" derken herhalde kendisini hayat kadını Maria Magdalena'ya benzetmek istemiyordu.
Belki de onun için Maria Magdalena sadece Alpay'ın şarkısındaki kadındı:
Alpay'ın şarkısı
"Dün yine gezindim anılarda
Madrid'in arka sokaklarında
Andım seni Maria, Maria Magdalena
Sevmiştim bir zamanlar seni çılgınca"
Yazılarda kullanılan alıntıların kaynaklarına inildiğinde işte böyle durumlar da ortaya çıkar.
İsa'ya da Musa'ya da yaranamamak bizim mesleğin doğal sonuçlarından biridir.
Bu bakımdan gazeteleri yönetenlerin geçmiş çizgilerini irdeleyip günah çıkartmak ve herkesin kendileri kadar günahkâr olduğuna karar verip rahatlamak yerine, bundan sonraki dönemlerde demokrat, sivilci ve hoşgörülü olmaya çalışmaları daha doğrudur.