Daniel Cohn-Bendit saplantılı şekilde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy için "Onu ikna edemezsiniz. Çünkü o otistik" demiş.
Bugün yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine Fransa'dan kurduğu "Europe-Ecologie" listesiyle giren Cohn-Bendit, Zaman'dan Ali İhsan Aydın'a verdiği demeçte şu noktalara vurgu yapmış:
- Sarkozy ve partisi UMP Türkiye'yi kullanıyorlar. Amaçları Müslüman karşıtı refleksi harekete geçirmek. Peki, Türkiye karşıtlığı gerçekten sandıkta kazandırıyor mu? Hayır ama merkezde kaybettiğini çok iyi bilen Sarkozy, yüzde 26-27 oy alarak "birinci olduk" diyebilmek için aşırı sağın oylarını çekmeye çalışıyor.
- Sarkozy, Avrupa ve Avrupalılar değil. Herkes onun gibi düşünmüyor. Sarkozy'yi ikna edemezsiniz. Çünkü o otistik. Sarkozy'ye kilitlenmeyin. Bu, oyunu kendi alanına çekmek için Sarkozy'nin bir tuzağı. Türklere Sarkozy'nin sekiz yıl sonra, müzakereler tamamlanmadan cumhurbaşkanı olarak kalmayacağını söylemek lazım.
- Türkler kendilerini nasıl Hırvatistan veya Malta ile karşılaştırabiliyor anlayamıyorum, Türkiye tarihî, nüfusu ve daha birçok özelliği ile büyük bir ülke. Türkiye'nin üyeliği, Avrupa tarihinde yeni bir yön ve dönem açıyor. Bu yüzden de, Türkiye ile müzakereler kolay değil ve diğer ülkelerden daha farklı ve daha karışık. AB'nin bir egemenlik paylaşımıdır. Türkiye fasıllar bittiğinde, tam üyelik vakti geldiğinde egemenliğini paylaşmaya hazır olacak mı?
Sarkozy otistik mi?
Daniel Cohn-Bendit'in söyledikleri, Sarkozy'ye "Otistik" demesinden daha önemli noktaları vurgulamakta.
Ama bu tür aşağılayıcı tanımlamalar, kamuoyunun ilgisini çeker.
Ayrıca Sarkozy'nin davranışları otistik bir kişilik bozukluğunun ötesindeki yansımalar gösteriyor.
Normandiya çıkarmasının 65. yıldönümünü kutlama törenlerine katılmak üzere Paris'te bulunan Obama çiftinin, Sarkozy ve Carla Bruni çiftinin Elysee Sarayı'ndaki yemek davetini kabul etmeyip Amerikan Elçiliği'nde yemek yemeleri de, herhalde Cohn-Bendit'in aşağılamalarından daha etkili olmuştur.
İngiliz "Daily Telegraph" gazetesine göre, soğukluk Obama'nın Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermesine tepki gösteren Sarkozy'nin "Biz ABD'nin içişleri için yorum yapmıyoruz, o da AB'nin işlerine karışmasın" şeklindeki sözleriyle tırmanmış.
The Times'a göre de Sarkozy, Nisan ayında Londra'daki G-20 zirvesine katılan Obama için "tecrübesiz ve de bilgisiz" gibi sıfatlar kullanarak ilk soğukluk tohumlarını ekmiş...
Recep Peker ve Menderes
Görüldüğü gibi siyasetin bu tür yansımaları sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil.
Bizde "Otistik" kavramı yerine "Psikopat"ın bir siyasi rakip için kullanıldığını görürüz.
Çok partili demokrasiye geçişin ikinci yılında (1947) TBMM'deki bütçe görüşmelerinde DP sözcüsü Adnan Menderes hükümeti çok sert dille eleştirince, dönemin Başbakanı Recep Peker Menderes'in kişiliğini "... kötümser ve psikopat bir ruhun, mariz bir ruhun" yansıması biçiminde tanımlamıştı.
Başbakan'ın Menderes'e "Psikopat" demesi Demokrat Parti'nin Bütçe görüşmelerini boykotuna ve sonunda Cumhurbaşkanı İnönü'nün araya girip DP lideri Bayar'la buluşmasına ve "12 Temmuz Beyannamesi"ne dayanıyor.
İnönü bu metinde iki partiye de eşit uzaklıkta olduğunu, "ihtilalci bir teşekkül değil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını sağlamak gerekir" sözleriyle ortaya koyuyor.
Bu bildiriden bir ay sonra da (10 Eylül 1947) Recep Peker başbakanlıktan istifa ediyor.