Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Türkiye halkı titreyip dünyaya ve kendine dönmelidir

Bilge Kağan'ın kendi budununa dönük olarak seslendirdiği uyarıyı, son bölümü ile çoğumuz biliriz.
Şöyledir bu uyarı:
- Ey Türk, üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön!
Org. Başbuğ'un da vurguladığı gibi bu topraklardaki insanlar farklı etnik kökenlerden geldiklerine göre, Bilge Kağan'ın uyarısını artık "Ey Türkiye halkı, titre ve kendine dön" diye de söyleyebiliriz.
Aslında "Halk" kelimesi de söylemek istediğimizi ifade etmeye yeterli olmayabilir.
Titreyip kendilerine dönmesi gereken kurumların, bireylerin ve toplulukların listesini tam olarak yapacak olursak, "Devlet", "Bürokratlar", "Askerler", "Yargı", "Siyasi partiler", "Siyasetçiler", "Medya" ve genel olarak "Yönetenler" ile "Yönetilenler " de bu listeye girmelidir.
Ayrıca titredikten sonra kendine dönülürken, kendi dışındaki dünyada olup bitenler de görmezden gelinmemelidir. Çünkü bu halk kendine fazlaca dönüp dış dünyadaki gelişmelere gözlerini kapattığı zaman, sonuçta toplumsal bir titreme ve ertesinde büyük bunalımlar gelmiştir.
Kendi dışımızdaki dünyayı yanlış anlamak da, görmezden gelmek kadar tehlikelidir. Örneğin Amerika ve Batı dünyası, Sovyetler'in çöküp dağılmasını yanlış değerlendirmiş ve sonuç bugünkü kargaşaya dayanmıştır.

Biri erken biri geç
Bunu Taraf'ta Neşe Düzel'e konuşan TKP eski Genel Sekreteri Nabi Yağcı şöyle anlatmıştı:
- Gorbaçov'la Obama arasında bir kader birliği var. Gorbaçov erken gelmiş bir lider. Obama ise geç kalmış bir lider. Eğer Gorbaçov, Sovyetler'de reformlarını yaptığı ve dünyayı değiştirmeye çalıştığı sırada Amerika'da Obama lider olsaydı... O zaman dünya çok daha erken değişirdi ve böyle bir dünya hiç kuşkusuz daha iyi bir yer olurdu... Obama Türkiye'de yaptığı konuşmayla ne demek istedi diye soruluyor. Çok açık bir şey söyledi. "Gelin hep beraber değişelim" dedi... Tam olarak değişecek olan şey zihniyet ve yaklaşım.
Obama'nın simgelediği Yeni Dünya Düzeni'nin Türkiye'den somut beklentileri de biliniyor... Cengiz Çandar Washington'dan gönderdiği Radikal'deki yorumunda bu beklentileri şöyle değerlendiriyordu dün:
- Ermenistan normalleşmesinden Kürt sorununun şiddetten arındırılmasına uzanan geniş alanda temel sorun, Tayyip Erdoğan hükümetinin her konuda 'yarı gönüllü' ve sallantılı tavrından kaynaklanıyor... Ondan istenen siyasi cesaret ve vizyon. İstenen ve gereken başkaca bir şey yok. Aksi halde, Washington'da tam dağılmamış hayal kırıklıkları Türkiye'nin de üzerine koyu biçimde çökebilir...
Ama başta da söylediğimiz gibi biz Türkiye halkı titremeye başlayınca dış dünyayı unutup, çok fazla içimize ve kamplaşmalarımıza dönüveriyoruz.

Aklar ve karalar
Her konu "Ak" ve "Kara" çizgisinde tartışılıyor.
Buna bir örnek de "Ergenekon" un tartışılma biçimi değil mi?
AİH Mahkemesi'nin eski üyesi Rıza Türmen dünkü Milliyet'te bu tabloyu ne güzel çizmişti:
- Türk demokrasisi bugün kıskaç içinde. Bir yandan bazı kişilerin demokratik olmayan yollardan hükümeti değiştirmek istedikleri iddiasıyla açılan bir dava var. Öte yandan, toplumda bu davanın dalga dalga genişlemesinin, soruşturmanın yürütülüş biçiminin demokrasiye tehdit oluşturduğu yolunda giderek artan bir kaygı... Türk demokrasisinin yaşayabilmesi için bu kıskaçtan kurtulması gerek.
Yeni Şafak'ta da Kürşat Bumin yazısını şöyle bitiriyordu dün:
- (Türkan Saylan'ın) adının bilmem kaçıncı "dalga" (ne kadar yakışıksız bir nitelemedir bu böyle) çerçevesinde yakışıksız haber ve yorumlara malzeme haline getirildiğini görünce doğrusuitirazlarımı hemen o an unutup, "Ergenekon 'Cadı Kazanı'na dönüşmesin" demeyi bir görev bilirim.
Evet... Bilge Kaan'dan Ergenekon'a uzanan yolda sayısız tartışmalı durumlar var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA