Global ekonomik krizin en somut sonucu herhalde "Güvensizlik"tir.
The New York Times yazarı Thomas Friedman, bu olguyu şöyle anlatmıştı son yazısında:
- Hayat boyu kaya kadar sağlam gördüğümüz, paramızı, emeklilik fonlarımızı, çocuklarımızın kumbaralarındaki birikimleri emanet ettiğimiz Citigroup, Merril Lynch, Bank of Amerika gibi finansal kurumlar artık güvenilmez konumdalar. Yaşam boyu kentteki bankalara bakıp da, "Aylığımı yastık altında mı saklasam" diye hiç düşünmemiştim.
Bu güvensizlik duygusunun ilacı, acaba yeni Amerikan başkanı Obama olabilecek mi?
Bu soruya cevap arayanlara da Harvard'lı tarihçi Niall Ferguson, şu soruyla cevap vermiş:
- General Motors'un başına yeni bir yönetici geçerse, insanlar bir anda bu şirketin otomobillerini almaya başlarlar mı?
Global ekonomik krizden çıkış için kapitalist sistemin yeniden yapılanması gerektiğini öne sürenlerin açmazı da ortada.
Çünkü "Yeniden yapılanma" ile ifade edilen çözüm, bir nevi eskiye dönüş.
Yani "Devletçilik", "Korumacılık" ve "Müdahalecilik" gibi yöntemler, yeniden yapılanmanın öğeleri olarak sunuluyor.
Eski modele dönüş mü?
Oysa bunların hepsi, geçmişteki her krizden sonra devletlerin başvurduğu bilinen yöntemler. Bunların benimsenmesi sonucu da, eskisinden daha büyük olumsuzluklar ortaya çıkmış.
Devletçilik sonucu kamu borçları artmış.
"Kâr" motifi sistemden çıktığı için verimlilik her alanda düşmüş.
Piyasanın itici gücü olan rekabet devre dışı kalmış.
Korumacılık yüzünden dünya ticareti engellenmiş.
Yoksul ve geri ülkeler daha da geri noktalara itilmişler.
Devlet çok güçlendiği için, demokratik ülkelerde bile tartışılmaz liderler çıkmaya başlamış.
Amerika'nın yeni Başkanı Obama da, yeniden yapılanma adı altında eski bilinen devletçi ve müdahaleci modeli önerdiğine göre, bu krizden çıkıldığı zaman da bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyulacağı kesindir.
Mesela kapitalizmin vazgeçilmezi olan "iflas edilebilirlik" bütün girişimler için yeniden devreye sokulacaktır.
Rekabeti, kaliteyi, verimliliği hükümsüz kılan korumacılık ve devletçilik gibi olgular, ekonomik yaşamdan yeniden dışlanacaklardır.
Yaşananlara geniş bir zaman dilimi içinde baktığınızda, ekonomi tarihinin de kendi kendini tekrar ettiği sonucunu çıkartabilirsiniz.
Değişim yok sayılıyor
Örneğin 1929 Krizi'nde devletler ne yaptılarsa, bugün de aşağı yukarı aynı çözümler öneriliyor.
Oysa ekonominin temel öğeleri de, dünya da, teknoloji de, iletişim araçları da, üretim teknikleri de çok değişti.
Bir örneği Avrupa Birliği'nden verebiliriz.
Geçmişte Almanya'nın, Fransa'nın veya İngiltere'nin yabancı ürünlere duvarlar koyduğu korumacı sistem, Avrupa Birliği (ve Gümrük Birliği) yapısı içinde nasıl işleyebilecektir?
Bütün bu durumlardan Türkiye'nin çıkarması gereken sonuçlar mutlak vardır.
Türkiye, Amerika'dan ve Avrupa'dan daha cesur, daha yenilikçi ve daha değişimci olmak zorundadır. Ancak bu şekilde onlarla aramızdaki fark kapanır ve onları geçebiliriz.
Türkiye'de insanların geleceklerini ilgilendiren sosyal güvenlik sisteminin güçlendirilmesi dışında, asla devletçiliğe ve korumacı politikalara özenilmemelidir.
Bu krizi atlatan girişimcilerin eskisinden daha güçlü biçimde global rekabete açılacakları kesindir.