Ortak kültür, insanların bir araya geldikleri zaman sergiledikleri toplumsal davranışlarla, paylaştıkları inançlarla, tarihe bakış açılarıyla da şekillenir. Aynı bestecinin müziği, aynı yazarın bir romanı, aynı rejisörün bir filminin belirli sahnesi de, bunlardan etkilenen insanların ortak kültürünü oluşturur.
Geçen hafta sonsuza uğurladığımız yönetmen Atıf Yılmaz ve yazar Erdal Öz de, biz Türklerin ortak kültürümüzü oluşturan yapıtların altına imza atmış kişilerdi.
Atıf Yılmaz için en özlü değerlendirmeyi yapan Engin Ardıç'ın Akşam'daki şu satırlarını, altını çizerek alıntılıyorum:
- Niçin 'Türk filmi' deyimi yıllar yılı kötü, kelek eserler için kullanılan hor görücü, aşağılayıcı bir laf olmuştur acaba? Bu sefil ortamda kuyrukluyıldız gibi parlayıp sönen adamlar vardır: Atıf Yılmaz, Lütfi Akad, Halit Refiğ, Metin Erksan, az buçuk mürekkep yalamış herkesin ilk sayacağı isimler. Yetenekli, iyi niyetli, dürüst adamlardı bunlar. 'Bir şeyler yapabilmek için' çırpındılar. Şöhret kazandılar, çoğu para da kazandı ama başarı kazanamadılar. Çünkü Yeşilçam bırakmadı. Erdal Öz için de bence özlü değerlendirme Doğan Hızlan'ın Hürriyet'teki cümlelerinden alınabilir:
- Hapishane günlerinde; Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarıyla uzun konuşmalar yaptı, bir romandı amaç ama aniden serbest bırakılınca, roman gerçekleşmedi ama "Gülünün Solduğu Akşam" gibi gençlik ve politika ilişkilerini irdeleyecek herkes için önemli kaynak niteliğindeki bir kitap armağan etti bize. Yıllar sonra yayımladığı "Defterimde Kuş Sesleri" de bu kitabın devamıydı.