Iraklılar bir yıl içinde ikinci kez sandığa gidip oylarını kullandılar.
Önce bu yılın 10 Ocak günü geçici meclisin üyelerini seçmişlerdi. O seçimdeki katılım oranı yüzde 58'di... Önceki gün ise katılım oranı yüzde 67 oldu. Yani 10 milyonu aşkın her kesimden Iraklı, 4 yıl görev yapacak parlamentolarını oluşturdular.
Tabii ki bu seçime dönük sayısız eleştiri seslendirilebilir. En başta "İşgal altındaki bir ülkede yapılan seçimin ne anlamı olabilir ki" demek de mümkündür.
Ama hiç unutmayalım ki, bugün dünyada demokrasiye örnek gösterilen Almanya ve Japonya da, Amerikan işgali altında yapılan seçimlerle normal yaşamlarına adım atmışlardı.
Ve yine hiç unutmayalım ki, bazı ülkeler işgal altında olmasalar bile, oralarda yapılan seçimler de demokrasi açısından hiçbir değer ifade etmiyor.
Dünyanın da, ülkelerin de kaderini duygusal tepkiler değil, çok yönlü hesaplar ve pazarlıklar belirliyor. Yani Irak'ın bugünkü durumuna üzülmek, Amerikan politikalarına tepki göstermek, elbet doğal. Ayrıca özellikle Amerikan politikalarına tepki göstermek, Amerikan kamuoyu odaklarının da büyük oranda paylaştığı bir toplumsal ve siyasi davranış.
Ancak Irak'ın en kısa zamanda bugünkü durumundan kurtulması ve Irak halkının kendi kaderine sahip olması da, bu seçimlerle oluşacak parlamentonun başarısına bağlı.
Seçilmiş Iraklılar kendi ülkelerini iyi yönetebilir, onların güvenlik güçleri ülkede can ve mal güvenliğini sağlamayı başarır ve Şiiler, Sünniler, Kürtler ve tüm Iraklılar "Bağımsız Irak" için asgari müştereklerde birleşmeyi başarırlarsa, Amerikan işgali sona erecektir.
Bunu Almanlar da, Japonlar da başardı. Iraklıların da başarması şart.
Ulusların ve devletlerin gelişmesi, dünden ders aldıkları ölçüde ama asıl geleceğe dönük yaşamayı da ön planda tutabildikleri oranda mümkün oluyor. Ulusların zor zamanlarında toplumlara bu yolu gösteren devlet adamı niteliklerine sahip liderler çıkabilirse, o zor zamanlar geride kalıyor. O liderler, tarihle kan davası gütmek yerine, devletlerini uluslararası camianın saygın üyesi yapacak düzeni ve istikrarı oluşturuyorlar.
Şimdi Irak'ın böyle devlet adamı niteliklerine sahip siyasi liderlere ihtiyacı var.
Irak'ın bugünkü durumunun sorumlusu olan Saddam Hüseyin'in ne durumda olduğu ortada. Halkını beladan belaya sürüklerken ondan kimse hesap soramadı. Çünkü Irak'ta ne hukuk devleti, ne özgürlükler, ne de çoğulcu demokrasi vardı.
Irak'ın bugünkü durumunun diğer sorumlusu olan ABD Başkanı Bush'dan ve kadrosundan ise, Amerikalılar ilk seçimde kurtulacak. Bunu geçmişte de, Vietnam Faciası'nın sorumlusu olan kadroları hem seçimlerle, hem de Watergate ile tasfiye ederek yapmışlardı.
Yani şimdi Iraklıların önünde de böyle bir imkan var.
Eğer demokrasiyi yerleşik hale getirebilirlerse, hiçbir maceraperest despot, onları yenilgiyle biten savaşlara sürükleyemeyecek. "İşgal Dönemi" Almanların, Japonların olduğu gibi, tarihlerindeki bahtsız dönemler olarak geride kalacak.
Bu konuda iyimser veya kötümser olmaktan ziyade, "Yardımcı" olmanın akılcılığı ortadadır.
Neticede bir yıl içinde ikinci kez sandığa giden ve tek listeye değil farklı listelere oy veren Iraklılar, isteseler de istemeseler de "Demokrasi Virüsü"nü kapmış durumdalar.
Irak demokrasisinin başarılı olması, bu ülkenin bütünlüğünü koruması, istikrar içinde gelişme sürecine girmesi, Türkiye'de de olumlu yansımalarını gösterecektir.
Komşumuz ve tarihi akrabalarımız olan Irak halkının mutlu yarınlara yolculuğunu heyecanla bekliyoruz. Tarih ve coğrafyanın bizi birbirimize karşılıklı bağımlı kıldığını hep hatırlamak durumundayız.