Televizyon tartışmalarını ve açık oturumları izlerken, öncelikle konuşmacıların davranışlarını gözlemlerim.
Bazı konuşmacılar, söz sırasının kendilerine gelmesini beklerken, o anda görüşlerini açıklayan konuşmacıyı dinlemezler. Önlerindeki kağıtlara eğilip, sıra kendilerine geldiği zaman söyleyecekleri sözleri ezberlemeye çalışırlar.
Bu tür davranan konuşmacıların çoğunlukta bulunduğu tartışma programlarında diyaloglar değil monologlar olur. Düşüncelerin çarpışması sonunda yeni düşünceler çıkmaz ortaya. Onun yerine ezberler tekrarlanır, düşünce sofralarına temcit pilavları sürülür.
Tabii ki tartışmak kolay değildir. Bazılarını hiç düşünmediğiniz, bazıları da size çok yabancı olan farklı fikirleri önce anlayıp, sonra bunlardan bazılarını kabullenmek, bazılarına da karşı düşünceler üretmek, beyin kıvraklığı, hoşgörü ve kendine güven duygusu gibi nitelikler gerektirir.
Bunun yerine her şekilde beslendiğiniz dar çevreye hoş gelecek kalıplaşmış düşünceleri tekrarlamak daha kolaydır.
Eğer sağ cephedeyseniz, bulunduğunuz yelpaze kanadına mesajlar gönderirsiniz. Sizin gibi düşünmeyenleri, bölücü, ajan, komünist, dinsiz, mason, sabetaycı ve benzer tanımlamalarla suçlarsınız.
Eğer sol yelpazenin bir kanadındaysanız, karşıtlarınıza şeriatçı, ümmetçi, cumhuriyet düşmanı falan diye saldırırsınız.
Bu tabloyu sade televizyon tablolarında değil siyasi yaşamımızda da yıllardır görmeye alışık olduğumuz için, benzer örnekler tekrarlandığı zaman hiç yadırgamıyoruz. Ama yadırgamamak demek, tabii ki mutlu olmak anlamına gelmiyor.
Ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz son dönemde, bu tekrarları çok sık görmeye ve dinlemeye başladık. Türkiye'nin en etkili kurumu olan "Çifte Standartlar Enstitüsü"nün de, bu kısır döngüye katkısı her zamanki gibi yoğun biçimde sürmekte.
Oysa sosyo-politik yaşamımız, bütün ezberlerin bozulduğu, bütün kalıpların çatladığı bir görünüm içinde.
Örneğin merkez-sağın önemli bir bölümünü oluşturan Siyasal İslam hem tepede hem tabanda bölündü. Bu tabandan gelen AK Parti, şimdiye kadar bu kesimin "Hıristiyan Kulübü" şeklinde sunduğu Avrupa Birliği'nin bayraktarı konumunda. Bu arada solun en ucunu oluşturan TKP'nin sözcüleri, değişim ve Batı ile entegrasyon konusunda yeni şeyler söylüyorlar. Ayrıca hem Kürt sorunu hem Ermeni meselesi, eskisinden farklı ve tabuların göz ardı edildiği bir ortamda tartışılmaya başlandı.
Ama "Ezberciler" yine temcit pilavına kaşık sallamaya devam ediyor. Türkiye'nin ve AK Parti'nin değiştiğini görmezden gelip, "Bunlar şeriatçı", "Bunlar Türkiye'yi AB'ye pazarlıyor" benzeri paradoksal söylemleri çok kolay seslendiriyorlar. Adeta AK Parti gerçekten şeriatçı ve AB karşıtı olsa, daha mutlu olacaklarmış gibi görüntü veriyorlar.
Bütün bu ezberleri Türk halkı kaç kez seçim sandıklarında bozdu. Ama bunlar hem bağnaz, hem de aymaz. Bu yüzden, bu bıktırıcı süreci defalarca yeniden başlatmayı deneyecekler.