Geldi yine yılbaşı şamatası...
Kökleri yarı pagan, yarı Hıristiyan, bugünü ise baştan aşağı global iş dünyasına bağımlı bir takvime "iman" etme vakti...
Anlayacağınız, bir tür gönüllü budalalık ayini...
İçinde insan yok, ruh yok bu takvimin...
Yarın uyanacaksın, dünya aynı dünya olacak...
Sen peki?
O kadar yırtındın, tepindin, heyecanlara kapıldın...
Ama söyle bana...
Global iş düzenine çekidüzen veren, devletleri okşayan ama insanı itip kakan bir takvim düzeninin nasıl umurunda olabilirsin?
Yarın telefonunda 2024 yerine 2025 yazıyor diye ne değişecek?
***
Biliyorum, biliyorum...***
Şunu da biliyorum...
Hep sürükleniyormuş gibi yaşıyoruz...
Instagram'a koyduğumuz "şiddetli mutluluk" fotoğrafları başkalarını kandırabilir ama bizi kandıramıyor ki...
Sanki bizi bir oraya, bir buraya itip kakıyorlar gibi...
Ve bunu kimselere itiraf edemiyoruz.
O hâlde kıpırdayın biraz ve kişiliğinize, ruhunuza, müktesebatınıza uygun bir "yeni yıl" oluşturun...
Hem zaten ocak ayında yeni yıl mı başlarmış Allah aşkına?
Bu soğuk ve gri mevsimde olacak şey mi?
Bahar olsun mesela...
Size ait bir bahar günü...
Hep Sezai Karakoç'un şu dizelerindeki gibi kalpten ve metafizik bir ürpertiyle yaklaşamasak da, "yeni yıl"ın nasıl bir şey olacağı bellidir:
"Sen bana yeni yılsın her dakika / Her dakika bir yaşıma daha giriyorum."
***
NOT DEFTERİ
İletişim dünyası içinde teknolojinin kötü ruhları ve paranın satın alabileceği düşler kol geziyor. (J.G. BALLARD / Çarpışma)