Dünya derinden ayrışıyor...
Sosyal bilimcilerin üzerine hiç eğilmediği; ekonomistlerin bucak bucak kaçtığı bir tasnif yeniden gün yüzüne çıkıyor.
Ne anlatıyorum, açayım...
İsrail ordusundan bir diyalog medyaya yansıdı, görmüşsünüzdür...
Komutanı askere diyor ki...
"Sınıra gidiyoruz." Asker "Korkuyorum, gelmek istemiyorum" diyor.
Komutan "Onların elinde taş var, senin elinde silah" diyor.
Askerin cevabı net: "Onlar ölümden korkmuyorlar. Bizi öldürecekler."
***
Kelimeler nasıl da çürüyor; siyaset ve diplomasi dili nasıl yerlerde sürünüyor, farkındasınız, değil mi?***
Bir de şuna bakın...
The Washington Post'a göre İsrail ordusu, ABD'li yetkililere şöyle demiş:
"Sivil halk arasında kurbanların sayısını sınırlandırmak için çaba gösteriyoruz."
ABD'li yetkililer de (ifadeye dikkat!) "kayıpların kabul edilebilirlik seviyesi" konusunda İsrail'le aynı kanıda olmadıklarını açıklamış.
İnsandan söz ediyorlar, dikkatinizi çekerim.
Ama insan gözüyle bakmadıkları açık...
Çocukları gözleri hiç görmüyor.
Nereden mi belli?
Eşyadan söz eder gibi konuşuyorlar çünkü...
O kadar alçaklar...
Her şey bittiğinde ne diyecekler, biliyorsunuz...
"Evet, haklısınız bir ŞEYLER oldu ama Netanyahu'ya kabul ettiremedik, savaş işte!" demeye hazırlanıyor ABD...
Artık hiçbir popüler kültür cilası bu alçaklığı hoş gösteremez diye düşünmek istiyorum...
Öyle olsun!
Ne olur, öyle olsun!
***
NOT DEFTERİ
Ruhların, kalplerin, seciyelerin inkırazı. Ben belki iyi anlatamıyorum. Düşman şehre girmiş ne çıkar? Davranır, kovarız; fakat bir de fenalığın bin çeşidi ruhlarımızı işgal etmiş. Ahlâkımız, faziletimiz işgal altında... (PEYAMİ SAFA / Biz İnsanlar)