"Günde iki kez bir hemşire geliyor, önüne bir sürü ilaç koyuyor ve içmesini istiyordu. Kendisi ile ilgilenen doktorun bir göz hastalıkları doktoru olduğunu öğrenince çok şaşırmıştı. Oksijen maskesini çıkarmamasını ve ilaçları mutlaka kullanması gerektiğini defalarca tembihlemişlerdi. (...) Hakkında yapılan kapı önü konuşmaları onu tedirgin ediyordu. Doktorlardan biri 'Hastanın adını aşı listesinde bulduk, ayın 8'inde aşı olmuş; aşı kaynaklı bir durum mu, yoksa yeni mutant bir virüs aldı mı, anlamaya çalışıyoruz?' diyerek durumu bir diğer doktora anlatıyordu. Diğer doktor, hastanın durumunun iyi olmasına karşın asla topluma salıverilmemesi gerektiğini söylüyordu (...) Hafızası yerine gelmişti. Hemşireye epilepsi tanısı olduğunu ve ilaç kullandığını belirtti. Odasına sevinçle gelen doktora da aynı şeyleri tekrarladı. Herkes mutlu olmuştu.
Bay K. geniş pencereli ve aydınlık bir odaya alındı. Odanın bir kenarında duran kameraya bakılırsa burası bir çekim odasıydı.
Önündeki duvarda koca bir enjektör resminin altında yazan 'Dünyayı bizim aşımız kurtaracak' yazılı tabela dikkatini çekti. Biraz sonra doktorlar grubu odaya girdiler. Bir doktor, Bay K.'ya gelip, üzerinde iki paragraf bulunan bir kâğıt uzattı.
'Kendinizi iyi hissediyorsanız, çekime başlayalım' dedi. 'Yapmanız gereken, ben konuşmamı bitirdikten sonra sizin şu kâğıtta yazanları yüksek sesle okumanız' diye ekledi."
***
Ne günler yaşadık, değil mi?***
Girişte okuduğunuz "hikâye"yi iki değerli hekimin kaleme aldığı bir kitaptan alıntıladım.***
Niye bu kitap?