Birlikte uzun uzun susalım, demişti; çok konuşuyoruz...
Sonra zeytin siyahı, ürkek gözlerini denize çevirmişti kız.
Dalyan sahilindeydiler.
Dalyan o zamanlar çok tenhaydı. Ne spor kıyafetler giyinip koşmak biliniyordu, ne de kimselerin bu kadar çok bisikleti vardı...
Kayaların üzerine oturup denize ayaklarını sallandırmanın yeterince güzel olduğu yıllardı...
Ayaklarındaki çakma Converse'ler suya değdi değecekti. Delikanlı kızın elini usulca tutup "Neden konuşmayalım?" diye sormuştu gülümseyerek; "hem sen gevezenin tekisin!"
Kız kimbilir hangi kitapta okuyup zihnine kazıdığı cümleyle cevaplamıştı: "Bizi sessizliklerimiz tanıştıracak."
***
Rüyadan birdenbire bu hatırayı dirilterek uyanmak...
Güzel şey!
Yok! Korkmayın
"Kasımda hatırlamak başkadır" başlıklı bir yazı yazmayacağım.
Gerçi doğrudur; bu ayda insan hafızasının kuytularını kurcalamayı sever.
Neyse işte!
Uyandım, çayımı koydum. Koltuğuma oturup o günleri düşündüm, hatıraları çağırdım. (Benim koltuğum mu? Hayır, bütün rahat koltuklar kedimindir, öyle kesin bir irade koyuyor ki, itiraz edilemiyor.)
***
Birkaç pazardır,
hatırlamak, hafıza, unutmak üzerine yazmayı kesmiştim,
biliyorsunuz.
Biraz da hafızanın kendisine değil de, kaybına kafamı taktığımdan tadım biraz kaçmıştı, yazmak istememiştim.
Lakin tam şimdi hatırlamak üzerine yazılmış en güzel metinlerden biri olan
Georgi Gospodinov'un
Zaman Sığınağı düşüyor aklıma...
Orada yavaş yavaş hafızasını kaybeden insanlar için "geçmiş zaman klinikleri" kuran Gaustin adında biri vardır.
Bir yerde der ki...
"Tam bir fiyasko. Bir zamanlar olmasını beklediğimiz hiçbir şey olmadı. Geleceğin başarısızlığının bir kısmının tıbbın da başarısızlığı olduğunu sen de biliyorsun. Dünya yaşlanıyor ve her üç saniyede bir, bir kişi hafızasını kaybediyor. Milyonlarca demans, milyonlarca Alzheimer hastası..."
Anladınız, değil mi?
Unutmak, hafıza işidir.
Ama hafızanın kendini unutarak silinip gitmesi bambaşka şeydir; kederli ve ibret verici bir gerçekliktir.
***
Yeniden Dalyan sahiline döneyim mi?
18 yaşlarındaydık...
Zeytin siyahı gözlü kız Hesse okuyordu, ben Hesse'nin yanına Cemil Meriç ekliyordum.
Ve şurada anlaşalım...
Güzel günlerdi gerçekten, bugünden bakıp güzelleştirmiyorum!