Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Cumartesi Notları: Şiir

Şu yakınma üzer beni:
"Yine moralimizi bozdun!"
Hayır! Bu haksızlıktır.
Kaçınırım. Tatsız şeyleri zarif biçimde söylemeye özen gösteririm.
Ama bakın, şunda anlaşalım: Ölüm var mesela!
Bu hakikati hatırlattığımda "Aman moral bozucu şeyler söyleme!" deyip kaçmaya çalışmanın anlamı var mı?
Bir de çevremde "Aferin, böyle yan gel yat!" dememi bekleyenler oluyor; "Aferin, her şeyi yanlış yap, sızlan, mızıldan ama yerinden kıpırdama!" dememi isteyenler...
Öyle de çoklar ki!..
"Kalk!" diyorum, "toparlan!"
Kızıyorlar. Moralleri bozuluyormuş...
Böyle iyi, mesut, memnun olsalar anlayacağım.
Baştan aşağı aldanmalarla kurulu bir hayat tarzı ve "bulutlu" bir zihin yapısıyla yaşayıp gidiyoruz. Fakat nereye?

***

Moda olmuş tatil merkezlerindeki olup bitenleri "yaz hayatı" sanmamız için medya elinden geleni yapıyor. Şimdi "deniz, kum, güneş" bile muteber değil. Kum zaten her yerinize yapışıyor, piyasa için oralara gidenler kuma hemen temizlenilmesi gereken pis bir şey muamelesi yapıyorlar.
Çakıllardan denize girmek mi? Avrupalılar bayılır ama bizim "beyaz"ların ayak tabanları acıyor; çakılı geçtim, ucuz bir şezlonga dahi burun kıvırıyorlar.
Düşünün, onlar "beach club"larında mutlu olsunlar diye Maldivler'den beyaz kum getirmişlerdi Bodrum'un sosyete plajlarına...
Peki günün son trendlerine göre "yaza/tatile gitmek" ne anlam taşıyor?
Tabii ki, "oradaydım" demeye...
Arkana manzarayı al, gülerken fotoğrafını çek, sonra istersen otel odasında gün boyu ağla!
Herkes birbirinin fotosundan sıkıldığında, bakalım ne olacak?

***

Bir butik otel işleten arkadaşım anlattı geçen gün: Misafirleri olan hanımlar geldikleri an kuaför sormuşlar. Sonra hemen saçlarına fön çektirmeye gitmişler. Ardından da "beach club"lara... Ama dikkat! Kaldıkları üç gün boyunca o fönler bozulmamış...

***

2007'de köşeme Emily Dickinson'ın kısa şiirini not düşmüşüm: "Yaz göğü görmek/Bir kitaba hiç girmemiş bile olsa/ Şiirdir."

***

Ah Emily Dickinson!
O yıllarda valizimi kaptığım gibi yola çıkar, şafak söktükten hemen sonra kasabaya varırdım: Odamda lavanta kokulu temiz çarşafların üzerine kendimi bırakınca gözüm yatağın arkasındaki nişte duran Emily Dickinson'un kitabına takılırdı. Bilirdim, o sayfa kıvrık durur: "Daha yalnız olunabilirdi/ Yalnızlık olmasaydı."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA