Şu yakınma üzer beni:
"Yine moralimizi bozdun!"
Hayır! Bu haksızlıktır.
Kaçınırım. Tatsız şeyleri zarif biçimde söylemeye özen gösteririm.
Ama bakın, şunda anlaşalım: Ölüm var mesela!
Bu hakikati hatırlattığımda "Aman moral bozucu şeyler söyleme!" deyip kaçmaya çalışmanın anlamı var mı?
Bir de çevremde "Aferin, böyle yan gel yat!" dememi bekleyenler oluyor; "Aferin, her şeyi yanlış yap, sızlan, mızıldan ama yerinden kıpırdama!" dememi isteyenler...
Öyle de çoklar ki!..
"Kalk!" diyorum, "toparlan!"
Kızıyorlar. Moralleri bozuluyormuş...
Böyle iyi, mesut, memnun olsalar anlayacağım.
Baştan aşağı aldanmalarla kurulu bir hayat tarzı ve "bulutlu" bir zihin yapısıyla yaşayıp gidiyoruz. Fakat nereye?
***
Moda olmuş tatil merkezlerindeki olup bitenleri "yaz hayatı" sanmamız için medya elinden geleni yapıyor. Şimdi "deniz, kum, güneş" bile muteber değil. Kum zaten her yerinize yapışıyor, piyasa için oralara gidenler kuma hemen temizlenilmesi gereken pis bir şey muamelesi yapıyorlar.***
Bir butik otel işleten arkadaşım anlattı geçen gün: Misafirleri olan hanımlar geldikleri an kuaför sormuşlar. Sonra hemen saçlarına fön çektirmeye gitmişler. Ardından da "beach club"lara... Ama dikkat! Kaldıkları üç gün boyunca o fönler bozulmamış...***
2007'de köşeme Emily Dickinson'ın kısa şiirini not düşmüşüm: "Yaz göğünü görmek/Bir kitaba hiç girmemiş bile olsa/ Şiirdir."***
Ah Emily Dickinson!